27 Temmuz 2015

, , , , , ,

Sular Yükselmeden Toprağı Anlamalıyım

Fyodor Dostoyevski'nin Ecinniler'de "Kendini feda etmekte bulduğu mutluluğu başka hiç bir yerde bulamaz insan." cümlesini kurarken nasıl bir ürperiş yaşadıysa, ağzından köpükler çıkararak kendini duvardan duvara vuran bir canlının nihayet hayat iksirine kavuşması gibi gözleri nasıl ışıldadıysa ve ruhunu sonsuz bir düzlüğe bıraktıysa, bu cümleden hareketle bir şeylerin keşfini yaşıyor olduğumu düşündüm. Dostoyevski'nin varoluşçuluk meselesine nihilist bir pencereden yaklaşması ve buna bir eleştiri getirmesi, hürriyet - mutluluk - benlik gibi ana kavramlar etrafında bir yolculuğa çıkmamı sağladı. Üzerinde kafa yorduğum ve anlamlandırmaya çalıştığım bu cümle eksikti. İnsan kendini feda etmeli, niçin feda etmeli, aradığı mutluluğu bulmak için, kime feda etmeli?

Bugün ikindi namazını müteakiben bir dostumla ve kıymetli bir büyüğümle buluştum. Sohbetimiz derinleşti, konu konuyu açtı, nihayet hür olmak, hürriyet sahibi olmak meselesine geldi. Üçüncü çay servisini alırken masamızda şu cümleler kuruldu: "Müslüman hür değildir. Özgür değildir. Senin bir arkadaşın, bir dostun, bir yakının, herhangi bir sıkıntıya düşmüş olsa ve senin kapını çalsa, onun derdini sıkıntısını çözebilecek olanağa sahip olsan, o kapına gelen insanı geri çevirme gibi bir seçeneğin yoktur. Çünkü sen hür değilsin. Ona yardımcı olmak zorundasın. İman etmiş olmak, İslam'a teslimiyet göstermek bunu gerektirir." Sohbetin seyri biraz daha koyulaştı. Havanın bunaltıcılığını hafifleten ve ruh iklimime serinlik katan daha bir çok noktayı yakalama fırsatım olmuştu.

Karanfil Fanzin #14: Batı Cephesinde Yeni Bir Şeyler Var

Karanfil Fanzin'in Temmuz sayısı çıktı. 14. defa sizleri bekliyor olmanın heyecanını duyuyoruz. 14. defa "merhabalar olsun" diyoruz. Bu sayımızda şiir ve deneme sahasında bir araya geldik. Çeviri şiirimiz bu sayıya yetişmedi. Bu sayıya özel olarak hazırladığımız sürpriz bölüm var. Küçük bir bulmaca, çözmeniz üzere kalemi elinize almanızı bekleyecek.

Eyüp Aktuğ, "Biraz Toprak Etimi Soyacak Kadar" şiiriyle kendisini gecenin dalında koparacak bir rüzgarın yolunu gözlüyor, "Korkulu ve tedirginim ağaçtan inemeyen bir çocuk gibi" mısraı ile hüznüne ortak olacak bir sağnak arıyor. Ardından Abdullah Güneş, "Tekerlekli Sandalye" şiiriyle gülüşerek halay çeken kadınların sisli bakışlarını resmediyor bizlere ve "Fikirler saplantılı sözcüklerle boğuşurken / Etimden irkildim" mısralarıyla kumral bir çocuğa darlanışını anlatıyor. "Dizlerinde Yaşamanın" şiiriyle Kaan Çapkın, bir açmazın peşine düşüyor ve "Çaresizlikten yeğdir bir anda yok olmak" mısraı ile kendi reçetesini kendisi yazıyor. Yasin Fişne ise "Sevdaya Yakarışlar" şiiriyle hükmen galip gelen ameliyat masalarından hareketle bir an için donuksuyor, "Aniden çatıyor kaşlarını elektrik yutmuş kablolar" mısraıyla o türküye bir kez daha selam gönderiyor.

13 Temmuz 2015

, , , , , , , ,

Ağır Bir Trajedi ve Tarife Sığmaz Bir Dram


Tıpkı bir çok Alman eleştirmenin yaptığı gibi ben de "ağır bir trajedi ve tarife sığmaz bir dram" ön cümlesiyle yorum ve değerlendirmelerime başlamak istiyorum bu romandan söz ederken... Erich Maria Remarque'nin Tanrının Gözdesi Yok isimli romanından söz ediyorum sizlere. Karamsar ve bir yönüyle de sofistike bir yapıt. Ölümü anlatıyor. Romanın seyrinde aşk üzerine kurulmuş bir atmosfer görsem de yaşam ve ölüm arasındaki çekim kuvvetinden söz ediyor. Roman türüne klasik eserlerden bakan bir okuyucu olarak, kitabın konusu ve yazarın bu konuya sinist idealizm ile yaklaşması bende esere karşı alaka uyandırdı.

6 Temmuz 2015

, , , , , , , , , , , ,

Türk Sinemasındaki Okul - Kolej Temalı Filmler


Sizlere bu yazımda sinemamızda kolej - okul temalı filmlerden söz edeceğim. Daha önce birkaçını tekrar ve tekrar izlediğim filmler arasında melodram, romantik güldürü ve didaktik yapıda olanlar vardı. Sinemamıza genel bir bakış açısıyla yaklaştığımız zaman ağırlıklı kullanılan temanın melodram olduğunu görürüz. Zengin kız fakir oğlan yahut tam tersi olan konuları bir çok filmde yakalarız. Fakat ekseriyetle mutlu bir netice ile karşılaşır, son yazısını gönlümüz rahat bir şekilde karşılarız. Dönemin sinema yıldızlarınca bizlere sergilenen bu filmlerde jönprömiyerler, Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Orhan Günşiray, Göksel Arsoy, Ayhan Işık, İzzet Günay, Tamer Yiğit, Fikret Hakan vardır. Aklıma ilk gelenler bu isimler oldu. Sinemanın  Şimdi Sadri Alışık'ı bu isimler arasına katmayışıma şaşırdığınızı hissediyorum. Sadri Alışık'ı jönprömiyer olarak kabul etmiyorum ben. O genç aşık rolünden daha çok orta yaş (yer yer orta yaşın üzerinde), daima hüzünlü fakat daima hayatın içinden bir adam. Şu halde konuyu fazla dağıtmadan bu yazının gayesine bir dönüş yapalım.

30 Haziran 2015

,

Neden Bitlenmedi Prenses Diana

Neden Bitlenmedi Prenses Diana

ı.
Sen kasıklarından fay hattı geçen karanlık
Ey boğazıma şehirler kuran ortaçağ laneti
Aynalardan yüzüme sıçrayan bu irin neyin nesi?

;

Bana uzun yol şarkıları dinlettiler
Yürüyeceğim yolu ayaklarımdan çekip.

ıı.
Nafile mevsimler düşüp ekmeğin bayatlığına
Serin ve ışıltılı bir günaha kucak açıp
Çiçeklere aralayıp içimden geçmeyeni
Sığ korkular seçip avuç içimden
Doğurgan bir yalan söyledim yağmura
Yağmur inceltti dilimdeki kamburu.

ııı.
Gözlerimde kurak bir gülümsemeyle
Afrika'yı ayıklıyorum pirinçten
Dudaklarımı birbirine ilikliyor şarkılar
Örtebilecek mi avuçlarım yüzümü
Yüzüm neden çelişiyor aynalarla
Hayatın neresinde durdu saatim
Anlatın biraz.

Kalbi dağlara çarpan
Çığlığımızı kucaklayan ovalarda
Metruk bir şarkı toprağın kırılmışlığı
Hüzüncül bir kuş sesimizi bölen.

Dünyanın ampirik bir izahı var mı
Laboratuvarlara soralım
Neden bitlenmedi Prenses Diana?

Eyüp Aktuğ

Karanfil Fanzin'in 13. sayısında yayınlanmıştır.

23 Haziran 2015

Karanfil Fanzin #13: Yerçekimi Yoktur Gökitimi Vardır

Karanfil Fanzin’in Haziran sayısı çıktı. Sizlere 13. defa “merhabalar olsun” diyoruz. 13. sayımızda da şiir, hikâye, çeviri ve sinema bölümleri ile karşınızda olacağız. Karanfil’in Avrupa’ya açılan kapısı olan Arzu Görenay, ilerleyen sayılarımızda bizler için daha yetkin çevirilerini sunacağını belirtirken, 12. sayımızda yayınladığımız Tia Karla’nın “Karanlık Bir Günbatımı” şiirinin çevirisi blog adresimizden paylaşmayı uygun gördük.

Eyüp Aktuğ, “Neden Bitlenmedi Prenses Diana” şiiriyle doğurgan bir yalan söylüyor ve “Bana uzun yol şarkıları dinlettiler / Yürüyeceğim yolu ayaklarımdan çekip” mısraları ile bizim hikâyemizi bize hatırlatıyor. Ardından Ali Yılmaz “Züleyha” şiiriyle ruhumuza saygın bir cinayetten kesitler sunuyor ve “İkincide herkes sever...” mısraı ile modernizme okkalı bir tokat indiriyor. “Dört Yapraklı Yoncanın Sekizinci Rengi” isimli şiiriye Yasin Fişne, okurlarının karşısına kendi korkularını çıkarıyor ve “Ama ben korkmuyorum yani susmayacağım / Defter kontrolü yapanlara inat” diyerek yonca tarlalarının serinliği yansıtıyor. Süleyman Turgut ise “Savaş Vaktidir” şiiriyle üç yaşına iltica eden çerilerden bir tablo sunuyor, “bir yangın yeri türküsü kadar sancıyan. / kemikten közler kucaklıyorum her sabah” mısralarıyla ince  -fakat keskin- bir dokunuş yapıyor alnımıza. Peşinden Ezgi Temel’in “Salyangoz Kabuğuna Sarılmış Melodram Şeritleri” isimli şiiri geliyor, ölümcül tutkularını karanlık bir ağızla susuyor. Nötr Adamın Kamburu, “Nötr Adamın Kambur Balinası” şiiriyle bir balinanın sırtında başlayan yolculuğunu bizlerle paylaşıyor ve “su çok güzel ama insanı boğar” mısraıyla zihnimizi tırmalamayı ihmal etmiyor. Çamur Zıpzıpı müstear ismiyle “Güzeli Düşkünlüğü” isimli şiiriyle şiir bölümümüze dahil oluyor.

22 Haziran 2015

,

Göğsümdeki Çıbanı Kurcalarken Söylediğim Türkü

havada kalmıyorsa kuşların gölgesi
nerede bitmeli bu türkü

ı.
bütün çocukluğum bir şiirin provasıymış anladım
annemin dilindeki ninni babamın elindeki ekmek
ninemin incele incele saydamlaşan gözleri
bir delikanlının iskenderiye – kahire demiryolunda
başını yaslayacak bir duvar arayışı
her şey çok önceden hazırlanmış gibi
ebabillerin içime dönen zembereği
beni kanatlarıyla ısıtmak için kurulmuş sanki.
;
bana bir sözlük verin
olan biteni anlamam için.

ıı.
ilk çiviyi kim çaktı o çarmıha
ne duydum da içimin bir yerini budadılar?

ııı.
kafamda bir şeye çarpıp çarpıp duran
ağaçları ayağa kaldırıp deviren neydi?
biri açıklasın ne işe yarar bunca yol
haritadan silinen bu şehir
tereddütüme sığınak olsun diye mi?
ama bu adil bir kaçış değil
onlara hiç dağ çarpmamış koşarken.

ıv.
baramhat geldi, koşun kırlara,
yap canın ne istiyorsa; diye bir haber
ey baramhat, sen yalan söyledin
yatağına sığmadı bu günah
nil taştı sonunda.

v.
yağmurlu perşembeler düştüm buraya
tam şuraya ıslak bir cuma öncesi
gözlerimi temizledim, dua ettim, bekledim
dünyayı oruç tutar gibi bıraktım.
toprağa uzattım elimi sonra
gördüm insanı çürüten o değilmiş
toprak değilmiş dizlerimi kanatan
göğsümdeki çıban ondan değilmiş.
 
vı.
bir şey fısıldamıştı annem uykuma
beni otoyollardan alıp eve götüren bir şey
işte onu tuttum aynaların böğrüne ışısın diye
biliyorum babamın ceketini dolduramadım hala
onun omuzları benimkinden daha geniş
kitapların ne dediği umurumda değil artık
zili çalmadan çözdüm ayakkabımın bağını
çünkü Allah inananları koymuyor kapıda.

Eyüp Aktuğ
Aşkar Dergisi 33. Sayı