27 Kasım 2022

, , , , ,

Hüseynî Şarkı: Sana Öyle Hasretim Ki

Güftesi Ayten Baykal'a ait olan hüseynî makamdaki şarkının bestekârı ise Erdoğan Berker... Şarkı formundaki eser aksak usûl ile icra edilmekte. Türk Sanat Müziği icracılardan pek çok sanatçının repertuvarında yer verdiği eseri Emel Sayın'ın sesinden dinlemeyi tercih ediyorum. Emel Sayın'ın sesine en çok yakıştırdığım makamlardan birisi hüseynî makamıdır. Şarkı formunda ve aksak usûl ile bestelenen şu iki şarkıyı hep onun sesiyle hatırlarım: Sana Öyle Hasretim Ki ve Yağdır Mevlam Su. Sözünü ettiğim ikinci eserin güftesi ise Erol Martal'a ait. Bestekârı ise Mahmut Oğul. Hüseynî makamında eseri icra eden sanatçı genellikle eserin güçlü perdesi civarından eseri okumaya başlamaktadır. 

Erdoğan Berker'den söz etmek istiyorum. 1932 yılında Ankara'da dünyaya gelen sanatçı ilk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladıktan sonra 1950 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nden İnşaat Mühendisi olarak mezun olmuş. Bestekarın musiki ile tanışması ailesi vesilesi olmuş. Babasının bir udî olması ve bazı meşk akşamlarında annesinin güzel sesiyle uda eşlik etmesi, Berker'in musikiye ilgisini artırmış. Berker sanat yaşamının en aktif yıllarını 1980'li yıllarda yaşamıştır.

11 Kasım 2022

, , , , , ,

Serazat Edebiyat'ın 3. Sayısından Mısra Seçkisi

Bakarsın diye
Binlerce dikenleri göğsüme batırdım
Gülle donattım çehremi
ve her sabah
Yeniden
Bir damlaya kanarken
Sana yıkandım

Ahmet Alataş, San'a Göç

Çünkü kalbim gebe bırakır kelimelerimi
Onlar ki soğumazlar
Heybemde kendi ateşimi taşıyorum

Mücahit Mehmet Musuloğlu, Çamurlandıysam Elbet Yıkanmışımdır

-biz yüzyıllarca ölü
ölünce artık uzamayan tırnaklarımız sakallarımız
son bir fotoğrafıdır
dönüşüp durduğumuz şeylerin

Osman Hasdemir, Devam Eden Son

,

Serazat Edebiyat'ın 3. Sayısı Çıktı

Serazat Edebiyat, Sayı 3

İki aylık yayın periyodu ile okuruna ulaşan Serazat Edebiyat'ın Kasım - Aralık 2022 tarihli 3. sayısı çıktı. Şiir, öykü, deneme, inceleme, söyleşi ve filiz olmak üzere altı bölümden müteşekkil olan Serazat'ın bu sayısı Ubeydullah Öz'ün "Gelin Ayşe" başlıklı öyküsü ile başlıyor. Ubeydullah Öz, Mercan Alper, Aleyna Uçar, Mete Almalı, Tuğçe Öcal, Ahmet Alataş ve Şaidin Büyükbayram bu sayıda öykü bölümünde okuduğumuz yazarlar arasında.

29 Ekim 2022

,

Egea'nın Sonbahar Temizliği (2022)

Egea'nın Sonbahar Temizliği

Kocaman bir yazı çoktan geride bıraktık. Önümüzde Pastırma Yazı olarak nitelenen on beş günlük bir dönem var. Sonbahar mevsiminin sonunda Kasım ayının ilk iki haftası çoğunlukla hava sıcaklığı mevsim normallerinin üzerine çıkıyor. Bu döneme pek çok ülkede çeşitli isimler verilmiş. Almanya'da "Kocakarı Yazı", Amerika'da "Indian Summer", İsveç'te "Azize Birgitta Yazı" gibi çeşitli isimler ile tarif edilen bu dönem ülkemizde Pastırma Yazı olarak bilinmekte. On beş gün sonra kış mevsimine yavaş yavaş girmiş bulunacağız. Kış gelmeden önce Fiat Egea aracımıza çeşitli bakımlar ve kontroller yaptım. Şimdi bunlardan söz etmek istiyorum.

10 Ekim 2022

, , , , ,

Durum Raporu /onyedi

Son günlerde yazmak üzerine düşünüyorum. Yazmak eylemi, düşünceleri, fikirleri, duyguları, hayalleri, kısacası kalbimizden ve zihnimizden geçen bir çok şeyi kağıdın üzerine tecessüm ettiren, yansıtan bir eylemdir. Konuşmak gibi yazmak da iletişim araçlarından birisidir. Tıpkı yazmak da okumak gibi vakit isteyen bir durumdur. "İşleyen demir ışıldar." atasözünde olduğu gibi okudukça ve yazdıkça zihnimizden ve kalbimizden kağıda geçmeyi bekleyen her şey daha iyi ve doğru bir şekilde kağıda geçecektir. Beni bu düşüncelere sevk eden bir yazı oldu. Çağrı Subaşı, Aşkar Dergisi'nin internet sitesinde "Yazmak Üzerine Kısa Bir Tahlil" başlığı altında bir kitaptan söz etti. Raymond Carver'in Yazmak Üzerine isimli kitabını kısaca tanıttı. 

Raymond Carver, hikaye ve şiir üzerine, özellikle de kısa hikâyeler üzerine yoğunlaşmış. İşinin mesai saatleri gününün çoğunu alınca kısa hikâyelere yönelmiş. Yazmaya vakit ayırmanın zorluğunu çokça yaşamış. Belki de bu zorluklar daha kaliteli yazılar neşretmesine vesile oldu. Her ne olursa olsun, hayatı ne kadar yoğun geçerse geçsin yazmaktan hiç vazgeçmemiş Raymond Carver. Çıktığı bir seyahat, gördüğü manzaralar kendisine hep bir ilham olmuş. Zihni, yazıma neler taşıyabilirim, düşüncesiyle her daim meşgul olmuş.

Yaşamda yapıp ettiğim bir çok faaliyette denge unsurunu gözetmeye çalışırım. Çünkü bir olay, durum veya olgu zihnimi tamamen meşgul ettiğinde hayatımın diğer parçalarının sekteye uğrayacağını bilirim. Nitekim öyle de olur. Okumak ve yazmak gibi entelektüel faaliyetler insanın ufkunu açmakta, hayata yeni pencerelerden bakmamızı sağlamaktadır. Buna rağmen, yaşamın tamamı bu yöndeki faaliyetlere vakfedildiğinde çeşitli sorunlar ile karşılaşılmakta. Çağrı'nın yazısından öğrendiğim kadarıyla Raymond Carver'in zihni, yazılarına, bu yaşamdan neler taşıyabilirim, sorusuna cevap arayarak işlemiş. Bu durumda Carver'in hayatı hangi boyutlarıyla ne ölçüde yaşayabildiğini tartışmak gerekir.

8 Ekim 2022

, , , , ,

Franz Woyzeck ve Rodion Romanoviç Raskolnikov Karakterlerinin Anti-Kahraman İmajları Üzerine Bir Değerlendirme

"Woyzeck" ve "Suç ve Ceza" kitapları

Georg Büchner, modern Alman tiyatrosunun çok şey borçlu olduğu bir oyun yazarı. Büchner, iktidar, güç ve birey arasındaki ilişkiyi aydınlanma düşüncesi bağlamında Woyzeck oyununda ele almıştır. 19. yüzyılda romantizm ve idealizmin etkilerinin yoğun olarak hissedildiği Almanya’da modern insanın problemlerini çarpıcı bir dille eserine aktaran Büchner’in kurgusal evreninde modern insan “şey ve özne” arasında bir yerdedir. Bu dönemde aydınlanma düşüncesi ile materyalizm ve pozitivizm yükselmiş, insan zincire vurulmuş olsa bile fikirleriyle hür kalabildiği anlaşılmıştır. Fakat Büchner eserlerinde insanın hür iradesinin elinden alındığını ifade etmektedir. Bu doğrultuda Woyzeck oyununu değerli kılan, onu Alman romantizminin ve idealizminin dışında değerlendirmemizi sağlayan belki de en önemli unsur insanı tüm çıplaklığıyla ortaya koymaya çalışmasıdır. Şara Sayın “Devrimci Dram Yazarı Georg Büchner s. 121” kitabında yazarın bu yönünü şu cümlelerle ifade etmektedir. “Zincire vurulmuş olsa bile hürdür insan diyen Schiller’in aksine, Büchner insanı fatalizmin ve determinizmin esiri olarak görür. İpleri bilinmeyen güçlerin elinde birer kukla olan Büchner’in insanlarının ‘Ben’leri, kişilikleri yoktur.” Şara Sayın’ın ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Büchner’in yazın dünyasında ‘ben’ler, kişilikler ve ‘kurtarıcı’ kahramanlar yerine ‘karşı-kahraman’ diğer bir deyişle ‘anti-kahraman’ insanlar yer almaktadır. Woyzeck’in başkarakteri olan Franz Woyzeck, bu anlamda edebiyatta anti-kahraman imaja örnek teşkil eden ilk karakterlerden birisidir. 

, , , , , , , , , , , ,

Aşkar Dergisi'nin 64. Sayısından Mısra Seçkisi

Bir ispinozun istiğrakı değil sizinki
Bir kartala hasret de değilsiniz 
Tüyler ve kıllar uyanıklığınız 
Paramesyumlar amipler 
Ama bir bakın sözlüğe 
Ve sonra kitaba baştan başlayın 
İstiğraka uğramış olarak

Aziz Mahmut Öncel, İstiğrak

Bizi buluşturan tanrıya
                              Soğuksun tanrıya 
                                                      Sun tanrıya 
                                                                  Bir kereviz 
                                                                                  Bir bamya…                                        

İdris Ekinci, Kararlısız