4 Aralık 2015

, , ,

Mahcup Bir Öfke: Cevapsız Aramalar

“Ben ne yaptım? Bir hududu zorladım. Kendimin dışına çıkmak isterken kendime rast geldim.”
Bir Adam Yaratmak – Necip Fazıl Kısakürek

Şair bir hududu zorlayan, kendisinin dışına çıkmak isterken yine kendisine rast gelendir. Eşyalara ve hadiselere karşı madde üstü bir nazariyeden yaklaşan, yirmi dört saatlik zaman çizgisinde göremediğimiz, fark edemediğimiz şeylerin arayışındadır. Bu yönüyle sürekli kanayan bir yaraya sahiptir. Şair, bir tarafıyla o yarayı sarıp sarmalarken, diğer tarafı o yarayı kurcalamakta ve bazen isteyerek bazen istemeyerek tekrar ve tekrar kanatmaktadır. Şairin iç dünyasındaki bu çatışmalar ise yeni şiirlere kapı aralamaktadır.

Hüseyin Karacalar, ilk şiir kitabı Cevapsız Aramalar ile kendisinin dışına çıkmak isterken kendisine rast gelen bir şair. Cevapsız Aramalar, Hüseyin Karacalar’ın ilk göz ağrısı. Telaşla oradan oraya koşturan bir kalabalığa şahit olan, gürültüye kulak tıkamayıp olan biteni duyan, bütün bunların yanı sıra bu uğultunun arasında undan, şekerden ve zeytinden bir rahmet, bir bereket damıtan Hüseyin Karacalar, “annem ve babam için” ithafıyla bizi karşılıyor.  Kitabın ilk şiiri Bir Teselli Ver’de “Şimdi hissettin mi çınar ağacının arasından gelen sesi / Şimdi ezan şimdi namaz şimdi gül tadında bir mevsim” diyor.

Karanfil Fanzin #17: Anlaşmak İstemiyoruz


Karanfil Fanzin’in 17. sayısı çıktı. Yumruğumuzu 17. kez sıkmanın, sınırı 17. kez geçmenin, sesimizi 17. kez yükseltmenin gururunu duyuyoruz. Bu sayımızda şiir, eleştiri, kitap, öykü ve sinema sahalarında bir araya geldik. Bir araya geldik ve 17. kez gitmiyoruz.

Bu sayımızın ön cümlesi: Anlaşmak istemiyoruz.
,

Aşkar Dergisi'nin 36. Sayısı Çıktı

Aşkar Dergisi’nin 36. sayısı çıktı. Sekizinci yılının son sayısını çıkaran Aşkar, Ömer Faruk Dönmez dosyası ile karşımızda. Derginin kapağında bizi, Ömer Faruk Dönmez’in “Bir kalbi yoksa, insan nereye gidebilir?” sözü karşılıyor. Ömer Faruk Dönmez’in bir söyleşinin de bulunduğu dosyanın yazarları: Hüseyin Çelik, Veysel Altuntaş, Regaip Albayrak, İdris Ekinci, Ayşegül Genç, Salih Kılınç ve Muhbettin Kenben.

Aşkar’ın şiir bölümü bu sayıda da dopdolu. İrfan Dağ, Özgür Ballı, Mustafa Melih Erdoğan, Salim Nacar, Yağız Gönüler, Dursun Göksu, Sadık Koç, Eray Sarıçam, Musa Günerigök, Eyüp Aktuğ, Cihad Özsöz, Şafak Tarhan, Burak Coşkun, Esma Koç, Yasin Fişne, Ali Yılmaz, Merve Parlak, Ali Yıldız, Ziya Gündoğan, Hikmet Çamcı bu sayının şairleri.

Öykü bölümünde bizi Mustafa Çiftçi karşılıyor. Nermin Tenekeci, Ayşegül Genç, Ayşe Yılmaz, Metin Çalı, Ayşenur Gönen bu sayının diğer öykücüleri.

Hatice Ebrar Akbulut, “MÜZEYYEN ÇELİK’LE ÖYKÜ ÜZERİNE” , Hüseyin Karacalar ise “ZEYNEP ARKAN’LA “ORADA MERHAMET VARMIŞ” ÜZERİNE KONUŞTUK” başlıklı yazılarıyla söyleşi bölümünü oluşturuyor.

Taaruznâme bölümünü Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün “DEVLETİN GÖLGESİNDE OTURMAK ŞİİRİ CILIZLAŞTIRIR”, İrfan Dağ’ın ise “SANATÇI VE ŞAİR, NEDEN SEYİSE İHTİYAÇ DUYAR” yazıları oluşturuyor.

11 Kasım 2015

, , ,

Bu Hüznün Mesnevisi Yazılmadı*

Onu anmaya ve anlatmaya onun kelimelerinden hareketle başlayacağım. Çünkü bazı şairler yeryüzünde kiracılığını doldururken, kelimelerini de alarak göçerler bu dünyadan. Mesela yort ve savul sözcükleri Ece Ayhan’ı, çile ve kaldırımlar sözcükleri Necip Fazıl Kısakürek’i, diriliş ve sağanak sözcükleri Sezai Karakoç’u anımsatıyor ve anlatıyor. Satranç, nehir, hüzün, andaç, ilkyaz, güz, İskender, terk, canerik gibi kelimeleri de birbirine eklendiği zaman zihnimizde travolta kesimi saçlarıyla ve daima bir ıssızlık hali olan gözleriyle bir şair portresi beliriyor. Satrançtaki ilk açılışı, ilk aşka benzeten ve artık geri dönüş yoktur diyerek devam eden bir şair. Evet, dönüş yoktur artık.
evet ilk aşk gibi bir şeydir ilk açılış

artık dönüş yoktur
İlhami Çiçek, bir ilkyazdan koca bir güz yontan adam. Yirmi dokuz yıllık şiir yatağında gürül gürül akan bir ırmak. Hüznümüzde seğiren bir ağrı, kalbin orta yerinde çağıldayan bir çift göz. Terkisinde taşıdığı o kadim ve kabarık öyküye bizi de şahit tuttu. Yeryüzünün en meselesi, İlhami Çiçek şiirinin ana damarlarından birisiydi. İlhami Çiçek şiirlerinde inancın kavgasını veriyor ve inançsızlığı reddediyordu. Hayatın bir karşılığı olarak “satranç” isimli oyunu kabul eden şair, “göğe bezgin bakanların bir türlü öğrenemediği / bir oyundur satranç” mısralarında bu izahı belirginleştiriyor.

18 Ekim 2015

Karanfil Fanzin #16: İlhami Çiçek Özel Sayısı

Karanfil Fanzin’in İlhami Çiçek özel sayısı çıktı. Yumruğumuzu 16. kez sıkmanın, sınırı 16. kez geçmenin, sesimizi 16. kez yükseltmenin gururunu duyuyoruz. Bu sayımızda şiir, eleştiri, kitap, öykü ve müzik sahalarında bir araya geldik. Bir araya geldik ve 16. kez gitmiyoruz.

Eyüp Aktuğ, "Bu Hüznün Mesnevisi Yazılmadı*" başlıklı yazısıyla Satranç Dersleri'nden hareketle yarıda bırakılan oyunu geri çağırıyor, kaybedilen atları da beraberinde alarak. Ali Yılmaz, "İlhami Çiçek ile Stefan Zweig'in veya Müslüman Bir Şair ile Kafir Bir Romancı*'nın Satranca Bakışı" başlıklı yazısıyla Dr. B.'nin satranç zehirlenmesine uzanırken, kesin matın olmadığını bir dalgının gözüyle bize aktarıyor. Zülal Davan ise "Patikalar İz Boyu" yazısıyla ıssızlığı ve ekmeği aynı sunakta uzatıyor bizlere.

12 Ekim 2015

,

Doksan Sekiz Nokta Üç

Koridoru ağır adımlarla, duvarı eliyle takip ederek geçti. Nihayet kapıya ulaştı. Pencereden odaya inen ay ışığı loş bir aydınlık bırakmıştı odanın içine. Masanın hemen solundaki sehpada, kırmızılı beyazlı çay tabağının üzerinde kambur bir mum gözüne ilişti. Kibriti mutfakta unuttuğundan hayıflandı kendi kendine. Geri döndü. Bu kez adımları hızlı.

Çekmecedeki pilleri radyoya taktı. Frekansları biraz karıştırınca, durakladı bir an. "Dolaştım alemi gurbet gezeli. Bulamadım Zahidem'den güzeli." Nefes Neşet Ertaş'a aitti. Sıcak, hem çok yakın hem çok uzak bir nefes. Ateşten bir tını, karanlığı lif lif düğümleyen bir sesti bu. Pencereyi açtı sonra, başını sokağa uzattı. Yağmur devam ediyordu yağmaya. Duramadı, kendini hızla sokağa attı. Büyük caddeyi tırmandı. Derin derin soluyordu. Bir saat kadar böylece yürüdü. Üşümüştü de biraz. Eve dönüş için ara sokağa saptı. Evi karşısında bulduğunda heyecanlandı birden. Aldığı nefes biraz daha derinleşti. Pencereden odanın ışığı sokağa dökülüyordu. Bir kaç adım sonra elektriklerin gelmiş olduğunu anladı. Sırtını eve döndü ve yürümeye başladı.

29 Eylül 2015

,

Tahammülfersa

ı.
yağmurun ve toprağın insanı çattığı bir zamanda
şehrin iniltisi henüz uğramamışken bileklerime
şükür kelimesinin ekmek gibi boğazımdan geçtiği
kalbin yaşamaya yettiği çağlara uzandım,
insanoğlunun kravatlarla boğazlanmadığı çağlara.

kırdım bilinç isimli o şemsiyeyi,
gövdeme nehirleri bağlayan bir dalgınlıkla
göğsümü sıradaki sağnak için açtım.

ıı.
onlara leyla budur dedim ekmeği tutarak
öpüp alnıma koydum onu nerede görsem,
dantel gözleri yoktu bizim leyla'nın
koynum buğday tarlası ellerim toprağın saçlarında.
yasalarda yok akşamüstü eve dönüşü bir babanın
bu tunç bir şarkıdır dudakta oğullar için.
biliyordum yalnızca bir anne başarabilirdi
buharlı makinanın keşfini ertelemeyi,
onu inandıramadım uçakların da sahiden uçtuğuna.

ııı.
göğsümden yeryüzüne taşan o şey nedir?
nedir bir kalpten başka bir kalbe çarpan,
yutkunurken boğazıma barajlar kuran o şey?
evlenişi gibi kız kardeşimin, onu alnından ilk öpüşüm gibi
keder ve sevinç hırpalamakta beni.
ve aşkı tarif etmek yoktu heveslerimin içinde,
gece yarılarında ay nasıl vurur iki kaşımın ortasından bilmezdim,
anlamazdım açık bırakılan bir pencere ne işe yarar,
yahut mektupların bir ucu neden kundaklanır.
sonra fabrikaların paydos düdüğü, ümmü gülsüm, enta omri
kamyon garı, kollarım zayıf, bacaklarım titriyor sonra yirmi lira.
o kıza getirecektim şimdi lafı ama eve yürüyerek döndüm
öyle yorgunum ki.
hep kışa büküldü nedense geçtiğim yollar,
gurbetin tadına vardım ağzım yandı.

göz döktüğü kadarmış
gördüm.

ıv.
nasılsa kapılar kapanmak içindir.
bir ev başka bir evden kapıyla başlar ayrılmaya,
bir oda başka bir odadan kapılarla bölünür önce,
ve yüzümüze kapanmayı bekleyen bir kapı bulunur her zaman.
yaşamak da bir kapıdır aslında yüzüme ölümün çarpacağı bir kapı,
o halde niçin bunca uğraş?
Allahsız iktisat hüznümüze ipotek çıkartmışken,
insanın aziz sayıldığı, ekmeğin hem leyla hem anne olup
soframızı hazırlayıp soframıza konduğu çağlar
bilmek isterim hangi kapının ardında kaldı?

gazeteler yazmadı içimden geçeni
bir güvercin ölüsüyle uyanmak gökyüzüne
varılmıyormuş bir yeri terk etmeden bir başka yere
öğrettiler
insan bir başkasının acısıyla nasıl susar
annemin ipek ellerinden, babamın gözlerime değişinden sonra
o kıza getirecektim şimdi lafı o kızın saçlarına

Allahsız iktisat.

v.
çocuklar, bu ilk dersimiz
yara aldık
yaralarımızdan yürüyeceğiz Allah'a.

Eyüp Aktuğ
Enfa Edebiyat - Ağustos 2015