8 Nisan 2024

, , , , , , , , , , ,

Mülkiyet ve İktidar Kavramları Üzerinden "Susuz Yaz" Filmi Üzerine Bir Değerlendirme

Necati Cumalı'nın Susuz Yaz kitabı ve Metin Erksan'ın Susuz Yaz filmi afişi

Necati Cumalı'nın 1962 yılında yayınladığı "Susuz Yaz" isimli hikâyesi, dönemin sosyal ve kültürel gerçekliğine ayna tutan bir eser olmuştur. Susuz Yaz, temel geçim kaynağı tarım olan insanların hikâyesini anlatmaktadır. Hikâye, tarımsal üretimde en temel araç olan "toprak ve su" kaynaklarının özel mülkiyet çerçevesinde değerlendirilmesi ile ortaya çıkan mücadeleyi konu etmektedir. Cumalı'nın Susuz Yaz'ı 1963 ve 1973 yıllarında olmak üzere iki defa sinemaya uyarlanmıştır. 1963 yılında sinemaya uyarlanan filmin yönetmeni Metin Erksan, 1973 yılında sinemaya uyarlanan filmin yönetmeni ise Yılmaz Duru'dur. 

Metin Erksan'ın yönetmenliğini yaptığı filmin senaryosu yine Metin Erksan'ın kaleminden çıkmıştır. Erol Taş, Hülya Koçyiğit ve Ulvi Doğan filmin başrol oyuncularıdır. Susuz Yaz filmi ilk defa beyaz perdede görünen Hülya Koçyiğit'in sanat yaşamında kilometre taşlarından birisi olmuştur. Erol Taş ise bu film ile birlikte ilk defa başrol oyuncusu olmuştur. Filmin yapımcılığını üstlenen Ulvi Doğan ise bir diğer başrol oyuncusudur. Necati Cumalı'nın öyküsünü bir çok noktada sadık kalan Metin Erksan, Susuz Yaz'ı yine öykünün geçtiği İzmir'in Urla ilçesinin Bademler köyünde çekmiştir. Yaklaşık dokuz ay süren çekimlerin ardından filmin gösterimi için sansür kurulundan izin alınamamıştır. 

1960'lı yıllar Türk sinemasında ilk büyük eserlerin ortaya çıktığı ve uluslararası alanda büyük ödüllerin alındığı bir dönemdir. Sansür kurulunun reddi ile ülkemizde gösterimi mümkün olmayan filmin ilk defa gösterimi 1964 yılında Berlin Film Festivali'nde gerçekleşmiştir. Festivalin büyük ödülü olan "Büyük Ayı Ödülü'nü" kazanan ve Avrupa sinemasında büyük ilgi uyandıran filmin maceralı hikâyesi şöyle:

Sansür kurulu tarafından filmin gösterimine izin verilmemesi üzerine filmin yapımcısı Ulvi Doğan ile filmin yönetmeni Metin Erksan arasında da sürtüşmeler başlamış oldu. Aslında tekstil alanında iş yapan Ulvi Doğan'ın sinemaya olan ilgisi onun Metin Erksan ile tanışmasına vesile olmuştur. Filmin Türkiye'de gösterimi mümkün olmayınca Ulvi Doğan filmi otomobil bagajında gizlice Almanya'ya kaçırmış ve filmin afişinde yer alan Metin Erksan ismini uydurma bir isimle değiştirerek Berlin Film Festivali'nde yarışmaya sokmuştur. Elde edilen büyük başarı üzerine Türkiye'ye geri çağrılan ve itibarı iade edilmek istenen film Türkiye'ye geri getirilmemiştir.

Su Metaforu Üzerinden Mülkiyet Eleştirisi

Kendi suyumuza gayri kendimiz sahip olacağız. Gayri aşağı tarlalara salmayacaksın suyu. Önce bizim tarlalar sulanacak, artanı vereceksin komşulara.

Susuz Yaz, 1963

Türk sosyolojisinin kurucusu kabul edilen ve Türkiye'nin sosyolojik yapısı ile ilgili ilk çalışmaları yapan Ziya Gökalp, Türkiye'deki köylerin yapısal durumunu Makaleler II isimli kitabında şu cümleler ile ifade etmiştir. "Köyler ise ağa köyü ve ahali köyü adlarıyla iki kısma ayrılır. Ahali köylerinde kişiler arasında iktisadi bakımdan bir farklılık yoktur. Ağa köyleri ise feodal yapıdadır ve kişiler bu sistemde iktisaden serf derecesine indirilmişlerdir. Uyarıcı ve rençper gibi iki ayrı kısma ayrılan bu tabaka mensupları köy ağasının izni olmadan oturdukları köyü terk edemezler ve onun hesabına çalışmaktan başka çıkar yolları yoktur."

Susuz Yaz'da hikâyenin geçtiği Bademler köyü Ziya Gökalp'in tasnifi ile bir "ahalî köyüdür". Kişiler arasında sosyal ve ekonomik anlamda sınıfsal farklılıkların bulunmadığı bir ortamdır. Feodal bir sistemden söz etmek mümkün değildir. Bu bağlamda Metin Erksan, filmi toplumsal gerçekçi tarafıyla izleyicisine taşımıştır. Kurtuluş Kayalı'nın 1994 yılında yayınlanan Yönetmenler Çerçevesinde Türk Sineması isimli kitabında Metin Erksan, Susuz Yaz'daki gâyesini şu cümleler ile özetlemektedir. "“Ben Susuz Yaz’ı değil mülkiyet sorununu anlatmayı denedim,” demektedir. Binlerce yıllık evrensel bir problemin üzerine eğilen yönetmen suyun mülkiyetinin halk üzerinde bulunması gerektiğini savunmuş ve Bademler köyü özelinde olan bu problemi evrensel boyutları ile açımlamıştır.

Filmin senaryosunun üç ana karakter (Hasan, Osman ve Bahar) üzerine kurulmuştur. Hikâyeye göre Kocabaş kardeşlerin tarlasından çıkan suyu büyük kardeş Osman Kocabaş'ın sahiplenmesi ve köyün geri kalanına vermek istememesidir. Amacı diğer köylüleri suya muhtaç edip, bezdirerek tarlalarını kendisine satmasını sağlamak ve diğer köylülere toprak üstünlüğü kurmaktır. Böylece tarlasından çıkan suyu kendi "mülkü" olarak kabul edip, köydeki iktidarı içim suyun gücünü kaynak olarak kullabilecektir.

Osman'ın tarlasından çıkan suyu özel mülkü olarak tasarruf edip, diğer köylüler ile paylaşmaması üzerine kaçınılmaz olan karmaşa köyde başlamıştır. Kocabaşlar ve köylüler olarak ikiye bölünen köy ahalisi, suyun ortak kullanımı konusunda ısrarcı olmuşlardır. Bu ısrarı bazen kaba kuvvet, bazen mala zarar verme şeklinde yansıtmışlardır. Nitekim, köylülerin mücadelesi örgütlü bir mücadele olmamış ve tarlalarında suyu kullanabilmeleri için "suyu satın alma" teklifinde bulunmuşlardır. Metin Erksan'ın örgütsüz yapılan mücadelenin istenilen sonuca ulaşmayacağını ifade ettiği söylenebilir.

Mülkiyet ve iktidar kavramlarına benzer bir bakış açısı ile yaklaşan filmlerden birisi de 1981 yapımlı başrolünde Cüneyt Arkın'ın bulunduğu Öğretmen Kemal filmidir. Söz konusu film bildiğim kadarıyla Mustafa Kemal ATATÜRK'ün doğumunun 100. yılı olması sebebiyle, onun fikirleri ve hatırası için çekilen bir filmdir. Fakat "Öğretmen Kemal" filminde resmedilen ve çeşitli boyutları ile izleyiciye gösterilen köy ortamı "Susuz Yaz" filmindeki köy ortamına kıyasla bazı farklılıklar taşımaktadır. Bu farklılıklardan en göze çarpanı Öğretmen Kemal filminde "ağa köyü" düzeni varken Susuz Yaz filminde "ahali köyü" düzeni vardır. Fakat yine de her iki filmin de benzer konular üzerine bir eleştiri getirdiği ifade edilebilir.

Özel Mülkiyetin Kaynağı ve Paylaşım Sorunu


Toplumu oluşturan her birey özel yaşam alanlarıyla birbirinden ayrılmış olsa da sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkiler noktasında daima ortak bir alanı paylaşmaktadır. Tamamen özel mülkiyetten veya tamamen ortak mülkiyetten söz etmek mümkün olmayacaktır. Herkesçe malum olan bu meseleye Metin Erksan farklı bir pencereden yaklaşmış, toprağın sabitliği ve suyun akışkanlığı mülkiyet haklarını değiştirir mi, sorusunu sormuştur. Toprağın sabitliği ve üzerinde yaşayan insanların o topraktan hak iddia etmesi makul ve anlaşılırdır. Fakat özel bir mülk içinde açığa yer altı suyunun sahipliği tartışılır bir durumdur. 

Bolluk içindeki kaynakların paylaşımı daima daha kolay olmuştur. Fakat filmde kıt bir kaynağın paylaşımı talep edilmektedir. Kıt kaynakları elinde tutanın güçlendiği, bu kaynaklardan mahrum kalanın ise zayıfladığı bir ortamda toplumsal anlaşmazlık ve adalet problemleri kaçınılmaz olacaktır.

Bu bağlamda bir kaynağın mülkiyeti üzerine anlaşmazlıklar söz konusu olduğunda ve anlaşmazlık yaşayan bireyler bu durumu doğal yollar ile çözemediğinde, üçüncü bir tarafın hakemliği gerekebilir. Burada hakem olan ve anlaşmazlığı çözecek olan kanunları uygulayacak olan veya kanunda boşluk varsa toplumsal faydayı gözeterek karar verecek olan devlettir ve devletin zorlayıcı gücüdür. Susuz Yaz filminde sorunu ortadan kaldıracak olan bu zorlayıcı güç kendisini gösterememiştir.

Sonuç Yerine


Necati Cumalı'nın "Susuz Yaz" isimli hikâyesinde de Metin Erksan'ın aynı isimli filminde de mülkiyet ve paylaşma problemlerinin bireyler arasında çeşitli çatışmalara sebep olduğu, bu çatışmaların bir süre sonra iktidar mücadelesine dönüştüğü gözlenmektedir. 

Metin Erksan, Susuz Yaz filmiyle Bademler köyünde yaşanan suyun paylaşımı konusu üzerinden evrensel bir probleme temas etmiştir. Özel mülkiyet ve ortak mülkiyet konularında kabul ettiğimiz ilkeleri tartışılır hale getirmiştir. Bu doğrultuda yeraltı suları, doğalgaz, petrol, değerli cevherler ve madenler konusunda hala tartışmalar söz konusudur. Bütün bunların mülkiyeti ve paylaşımı temelde hukukun da bir problemidir. Öyle ki modern çağda uzay çalışmalarının yapıldığı şu dönemde Dünya dışındaki gök cisimlerinin mülkiyeti ve bu gök cisimlerinden yararlanma hakkı karşımıza çıkan yeni problemlerden birisidir.

Eyüp Aktuğ
Serazat Edebiyat, Sayı 6
Nisan - Mayıs - Haziran 2024
Paylaş:  

0 Yorum:

Yorum Gönder

Bloguma ziyaretiniz için teşekkür ederim. Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilir, yorum yaparak katkıda bulunabilirsiniz. Yeniden görüşmek ümidiyle...