Kadın bahsi çağlar boyunca edebiyata mevzu olmuş temaların başında gelmekte. Bu yönüyle gerek kadim doğu uygarlıkları olsun gerekse batı uygarlıkları olsun, bu coğrafyalarda yetişen şairlere ilham ve esin kaynağı olmuş bir bahisten söz ediyorum. Doğu ve batı medeniyetleri birbirine büsbütün zıt iki kutup olmasa da bu iki medeniyeti birbirinden keskin hatlarla ayıran bir takım unsurlar var. Malumu olunan bir gerçek var ki "doğu" kelimesini duyduğumuz zaman aklımıza bir takım metafizik olgular, ruhî ve ahlaki bir takım çağrışımlar gelmekte. Buna mukabil "batı" kelimesinin zihnimizde oluşturduğu görüntü ise plastik fenomlar ve bu fenomların örüntüsünde yükselen soğuk hissi çağrışımlardır. Böylesi bir genelleme yapmak ne kadar doğru olur yahut doğu ve batı coğrafyalarında bu genellemeleri alt üst eden cins beyinler hiç yok mu? Elbette mevcuttur. Fakat burada bir medeniyet portresi çizme gayretinde olduğum için bu türden cins beyinleri meselemin dışında tutmak gerekir. 20. yüzyılda başlayıp 21. yüzyılda kemâle erişen makine çağının etkisi hayatımızın her alanına nüfuz etmiş durumda. Uzay çağı veya modern yüzyıl da dedikleri şu dönemde doğu ve batı kavramları anlamını yitirdi. Evvelce her açıdan -edebiyat yönüyle de- iki zıt kutup kabul edilen doğu ve batı, 21. yüzyıl itibariyle konumunu yitirdi.
Kadim medeniyet kavramının içi kurtlandırıldı. Ruhî ve ahlaki prensiplerin anlamsızlaştırıldığı bir devirdeyiz. Bahsimizi dağıtmamak ve meselemizden kopmamak adına yazımın hemen başında vurgulamış olduğum "romantizm" mevzusuna yeniden dönmek istiyorum. Korkarım ki modernizmden hissemize düşenden fazlasını aldık ve alıyoruz.
Kadim medeniyet kavramının içi kurtlandırıldı. Ruhî ve ahlaki prensiplerin anlamsızlaştırıldığı bir devirdeyiz. Bahsimizi dağıtmamak ve meselemizden kopmamak adına yazımın hemen başında vurgulamış olduğum "romantizm" mevzusuna yeniden dönmek istiyorum. Korkarım ki modernizmden hissemize düşenden fazlasını aldık ve alıyoruz.