22 Aralık 2015

Domatesin Kilosu Üç Lira Oldu


- Kilosu iki lira değil mi?
- Üç lira abi, tartayım mı?
- Ne diyorsun, üç lira mı oldu?
- Aralık ayındayız abi. Zam geldi haliyle.
- Bir buçuk kilo domates tart bakalım. Yarım kilo da yeşil biber olsun.
- Hemen abi. Başka bir isteğin var mı?
- Bir baş da soğan koy. Ne kadar tutuyor?
- Altı buçuk lira abi.
Aralık ayındayız ve havalar hayli soğudu. Dört, beş kat giyiyoruz hasta olmamak için. Günümün neredeyse yarısını dışarıda geçiren benim için zorlayıcı oluyor. Fakat her şey bir yana, benim isyan ettiğim şey başka. Gözlük camlarıma isyan ediyorum ben. Eşyanın tabiatı gereğince, soğuk bir ortamdan sıcak bir ortama girdiğimde gözlük camlarım buğulanıyor ve bu buğulanmanın geçmesini bekliyorum.  Yahut gömleğimin ucu ile camlardaki buğuyu alıyorum ve bu durumdan sıkıldım. Bunun dışında herhangi bir sıkıntım yok gibi. Her şeye zam geldi sayılır. Domates iki liradan, üç liraya çıktı. Yaptığımız menemen partilerine karşı enflasyon partisi atağa kalktı.

Karanfil Fanzin'in 17. sayısı Türkiye'yi dolaşmaya devam ediyor. İstanbul ve Ankara'dan sonra İzmir'e de ulaştı. Dağıtımı sağlayan ise Karanfil'in okurları. Bu mutluluk verici. Hiçbir zorunlulukları olmadığı halde, sahiplenmeleri ve elden ele ulaştırmaları bizi hep mutlu etti ve etmeye devam edecek. Şu sıralar Necip Fazıl ile ilgili bir kitap okuması yapıyorum. Zeytinburnu Belediyesi'nin düzenlemiş olduğu bir Necip Fazıl Sempozyumu vardı. O sempozyuma katkıda bulunan şair ve yazarların konuşma metinleri bir araya getirelerek kitaplaştırılmış ve Necip Fazıl ile ilgili çok hoş bir eser ortaya çıkmış. Şimdilik bu kadar, görüşmek üzere. İyilikle kalın.

4 Aralık 2015

,

Ekmeğin Kuruyan Tarafı

annem bunu öğretmişti
ekmeğin kuruyan tarafından başlayarak
ekmeğin bayatlığı ile tazeliği arasında
babil denen bir yerin olduğunu

ı.
hesap makinesini kullanmayı öğrendiğimde
payımı istedim nil’in kuruyan göğsünden
ramazan temalı banka reklamlarından cesaret kuşanarak
plastik bir huzur takındım kalbimin üzerine.
fazla mesai de yaptım perşembe geceleri
döşeğimin sıcaklığı yastığımın yumuşaklığı eksilmesin
çöreklenen olmasın soframa girmesin konforuma balta diye.

maaş bordrolarıma papyon takıp
yemekleri yarım bırakmasını öğrendim ışıltılı salonlarda
açgözlü demesinler ayıplamasınlar için
bir miktar kalmalıymış tabakta.

ıı.
aslında her şey yoluna girebilirdi
anlayabilsem toprağın diliyle olan biteni.
gazetelere gelince: demokrasi baharat yolunda
tarçın almaya mı gelmişti amerika?

kudüs’lü şiirlerden bir mısra dolayıp dilime kazan kaldırdım
yumruğum havada güneş gözlüğüm biraz kaş çatışı iyi pozlar
anayasayı üzmeden, küstürmeden bıyıklı abileri bana
sesimi alçaltıp, alçaltıp kendimi
haydi bir iki üç, kahrolsun israil, kahrolsun amerika
akşama twitter, ders bir, zarifliğin yedi şartı
ardından kaşınan romantikliğimiz:
“korkmayın torpido gözünde şiir saklayan adamlardan.”

ııı.
ben sandım ki kalp örselemek içindir
onu dünya ile incittim.

bir akşamüstü boğazıma demirledi fecr on yedi
dişlerim parmaklarımda, nişan aldı sapanlar göğsümün üzerine
utandım ruhuma refakat eden şeylerden
dualarım geldi aklıma, avuçlarım chevrolet marka
ayetel kürsi asmalıyım dikiz aynasına.

ebabiller kanat çırpmakla sınandı yeryüzünde
ben yastığım ile bağdat arasında tökezlerken
bu kez  hayata ekmeğin kuruyan tarafından başlayarak
kirlenen tarafımı toprağa sürüyorum
steril bir cümle gerekiyor yüzümü temizleyecek
yüzümden yeryüzünü sıyıracak bir cümle.

ıv.
yaşamak
onlarla aramızdaki fark
çünkü bizi yaşamakla aldattılar.

Eyüp Aktuğ, Aşkar Dergisi, Sayı 35, Temmuz - Ağustos - Eylül 2015
, , ,

Mahcup Bir Öfke: Cevapsız Aramalar

“Ben ne yaptım? Bir hududu zorladım. Kendimin dışına çıkmak isterken kendime rast geldim.”
Bir Adam Yaratmak – Necip Fazıl Kısakürek

Şair bir hududu zorlayan, kendisinin dışına çıkmak isterken yine kendisine rast gelendir. Eşyalara ve hadiselere karşı madde üstü bir nazariyeden yaklaşan, yirmi dört saatlik zaman çizgisinde göremediğimiz, fark edemediğimiz şeylerin arayışındadır. Bu yönüyle sürekli kanayan bir yaraya sahiptir. Şair, bir tarafıyla o yarayı sarıp sarmalarken, diğer tarafı o yarayı kurcalamakta ve bazen isteyerek bazen istemeyerek tekrar ve tekrar kanatmaktadır. Şairin iç dünyasındaki bu çatışmalar ise yeni şiirlere kapı aralamaktadır.

Hüseyin Karacalar, ilk şiir kitabı Cevapsız Aramalar ile kendisinin dışına çıkmak isterken kendisine rast gelen bir şair. Cevapsız Aramalar, Hüseyin Karacalar’ın ilk göz ağrısı. Telaşla oradan oraya koşturan bir kalabalığa şahit olan, gürültüye kulak tıkamayıp olan biteni duyan, bütün bunların yanı sıra bu uğultunun arasında undan, şekerden ve zeytinden bir rahmet, bir bereket damıtan Hüseyin Karacalar, “annem ve babam için” ithafıyla bizi karşılıyor.  Kitabın ilk şiiri Bir Teselli Ver’de “Şimdi hissettin mi çınar ağacının arasından gelen sesi / Şimdi ezan şimdi namaz şimdi gül tadında bir mevsim” diyor.

Karanfil Fanzin #17: Anlaşmak İstemiyoruz


Karanfil Fanzin’in 17. sayısı çıktı. Yumruğumuzu 17. kez sıkmanın, sınırı 17. kez geçmenin, sesimizi 17. kez yükseltmenin gururunu duyuyoruz. Bu sayımızda şiir, eleştiri, kitap, öykü ve sinema sahalarında bir araya geldik. Bir araya geldik ve 17. kez gitmiyoruz.

Bu sayımızın ön cümlesi: Anlaşmak istemiyoruz.
,

Aşkar Dergisi'nin 36. Sayısı Çıktı

Aşkar Dergisi’nin 36. sayısı çıktı. Sekizinci yılının son sayısını çıkaran Aşkar, Ömer Faruk Dönmez dosyası ile karşımızda. Derginin kapağında bizi, Ömer Faruk Dönmez’in “Bir kalbi yoksa, insan nereye gidebilir?” sözü karşılıyor. Ömer Faruk Dönmez’in bir söyleşinin de bulunduğu dosyanın yazarları: Hüseyin Çelik, Veysel Altuntaş, Regaip Albayrak, İdris Ekinci, Ayşegül Genç, Salih Kılınç ve Muhbettin Kenben.

Aşkar’ın şiir bölümü bu sayıda da dopdolu. İrfan Dağ, Özgür Ballı, Mustafa Melih Erdoğan, Salim Nacar, Yağız Gönüler, Dursun Göksu, Sadık Koç, Eray Sarıçam, Musa Günerigök, Eyüp Aktuğ, Cihad Özsöz, Şafak Tarhan, Burak Coşkun, Esma Koç, Yasin Fişne, Ali Yılmaz, Merve Parlak, Ali Yıldız, Ziya Gündoğan, Hikmet Çamcı bu sayının şairleri.

Öykü bölümünde bizi Mustafa Çiftçi karşılıyor. Nermin Tenekeci, Ayşegül Genç, Ayşe Yılmaz, Metin Çalı, Ayşenur Gönen bu sayının diğer öykücüleri.

Hatice Ebrar Akbulut, “MÜZEYYEN ÇELİK’LE ÖYKÜ ÜZERİNE” , Hüseyin Karacalar ise “ZEYNEP ARKAN’LA “ORADA MERHAMET VARMIŞ” ÜZERİNE KONUŞTUK” başlıklı yazılarıyla söyleşi bölümünü oluşturuyor.

Taaruznâme bölümünü Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün “DEVLETİN GÖLGESİNDE OTURMAK ŞİİRİ CILIZLAŞTIRIR”, İrfan Dağ’ın ise “SANATÇI VE ŞAİR, NEDEN SEYİSE İHTİYAÇ DUYAR” yazıları oluşturuyor.

11 Kasım 2015

, , ,

Bu Hüznün Mesnevisi Yazılmadı*

Onu anmaya ve anlatmaya onun kelimelerinden hareketle başlayacağım. Çünkü bazı şairler yeryüzünde kiracılığını doldururken, kelimelerini de alarak göçerler bu dünyadan. Mesela yort ve savul sözcükleri Ece Ayhan’ı, çile ve kaldırımlar sözcükleri Necip Fazıl Kısakürek’i, diriliş ve sağanak sözcükleri Sezai Karakoç’u anımsatıyor ve anlatıyor. Satranç, nehir, hüzün, andaç, ilkyaz, güz, İskender, terk, canerik gibi kelimeleri de birbirine eklendiği zaman zihnimizde travolta kesimi saçlarıyla ve daima bir ıssızlık hali olan gözleriyle bir şair portresi beliriyor. Satrançtaki ilk açılışı, ilk aşka benzeten ve artık geri dönüş yoktur diyerek devam eden bir şair. Evet, dönüş yoktur artık.
evet ilk aşk gibi bir şeydir ilk açılış

artık dönüş yoktur
İlhami Çiçek, bir ilkyazdan koca bir güz yontan adam. Yirmi dokuz yıllık şiir yatağında gürül gürül akan bir ırmak. Hüznümüzde seğiren bir ağrı, kalbin orta yerinde çağıldayan bir çift göz. Terkisinde taşıdığı o kadim ve kabarık öyküye bizi de şahit tuttu. Yeryüzünün en meselesi, İlhami Çiçek şiirinin ana damarlarından birisiydi. İlhami Çiçek şiirlerinde inancın kavgasını veriyor ve inançsızlığı reddediyordu. Hayatın bir karşılığı olarak “satranç” isimli oyunu kabul eden şair, “göğe bezgin bakanların bir türlü öğrenemediği / bir oyundur satranç” mısralarında bu izahı belirginleştiriyor.