18 Nisan 2015

, , , , , , , , ,

Sanat Üçgeni: Şiir, Şarkı ve Film

Fotoğrafı bugün akşam namazından sonra çektim. Tam haline buradan bakabilirsiniz.

Şu satırları Amr Selim'den Saken Osady şarkısını (şarkı dediğime bakmayın, ensturmantel bir eser) dinlerken yazıyorum. Gece yarısına bir saat var. Güneşli bir günü geride bıraktım. Sakin ve huzurlu bir gündü benim için. Aslına bakarsanız gün boyunca uykuluydum. Sabah namazından sonra uyuyabildim. Dört saatlik bir uyku ile güne başladım. Ne yaptım da geceyi uykusuz koydum böyle? Evvela Analitik Kimya (şu kitaba) çalışıyordum. Malum ya önümüzde sınav var. Gece 02:00'a kadar devam etti çalışmam. Baktım başım şişmeye başladı. Hilary Hahn'ın icra ettiği Vivaldi bestesi olan Dört Mevsim'i (yaz bölümü) açtım. O sıra mutfağa geçtim, kahve için ocağa koyduğum suyun kaynama sesini fark ettim de. Peşinden kitaplığıma doğru yöneldim. Gözüme Kemal Sayar'ın şiir kitabı ilişti. Bütün şiirlerini tek kitapta birleştirdiği bir kitap. Ağır adımlarla (ışığı yakmayı unuttum) Hilary'nin bastığı notaları takip ettim. Nihayet sandalyeye oturabildim. Beni tanıyorsanız, Kemal Sayar'ın bu şiir kitabını elime aldığım zaman hangi şiir ile başlayacağımı biliyorsunuzdur. Beni tanımayanlar için söylüyorum. Ruknettin'in Kalbi İçin Kehanetler. 2013 yılında almıştım bu kitabı. Her neyse... Biraz önce bir takım şeylerden bahsettim ya... Ben bu olaya "ayin" diyorum. Benim şiir ayinim bu. Gerekli şartları temin ettiğimde şiiri yaşayarak okurum. Büyük bir haz alırım okuduğum şiirden. Defalarca aynı şiiri okurum bazı anlarda. İşte dün ki şiir ayinimden bir kesit sunayım sizlere.

17 Nisan 2015

,

Göğe Tutulan Ayna | Eyüp Aktuğ

rabbim dağların boy mu atıyor
yoksa yeryüzüne mi iniyor bu gök?

bir kadın tanıdım vaktiyle dünyanın birinde
roma’yı ikiye bölecek kadar güzel
bir çağı yerinden oynatacak kadar.
eğer kristof kolomb görseydi onu
cayardı amerika’yı keşfinden.

ı.
boynunu kiraz ağacına uzatırken mırıldandığım şey:
uzun günbatımları olurdu güldüğü zaman.

göreli bir maviliğin koynuna uzandın
ve saçlarına sakladın yağmuru
bense karanlığı sıyırdım gözlerinden.
evet böyle başlamış olmalıydı
bunca kalabalıktan bize
bir tenhalık yontan hikâyem.

ıı.
bir yağmur zamanı onu izlerken gördüğüm düş:
gökyüzünü okudum onu severken.

kimsenin okumadığı bir kitaptı gökyüzü.
sen ellerini sürdüğünden beri bulutlara
avuçlarım açık hava kütüphanesi,
yeryüzüne dağılıyorum ıslandıkça.
sen tarif edemediğin bir şey sunuyorsun bana
ben onun adına yaşamak diyorum.

ııı.
ayakları toprağa değince başlayan şarkı:
anladım ki sevmek için çok kalabalık buralar.

yüzüme yağmur gibi dökülen o tebessüm
ah bir bilseniz yaşamak nedir?
sizin gözlerinizi büyük caddeler incitmiş
hem çok kaş çatışı olmuşsunuz.
oysa toprağa düşen bir gök resmi
yağmura üflediğim bu şiir.

Eyüp Aktuğ
(Enfa Edebiyat Dergisi'nin 1. sayısında yayınlamıştır.)

15 Nisan 2015

, , , , , , , , , , , , , ,

Beğendiğim Hint Filmleri

Hint filmlerinden bir kolaj

Merhabalar olsun. Şu sıralar biraz yoğun geçiyor günlerim. Dergi ve fanzin koşuşturması beni biraz yordu. Ama şikayetçi değilim. Bu yorgunluk hoşuma gidiyor. Sanırım bir süre bu koşuşturmaya ara verip önceliklerime dönmem gerekiyor. Her neyse. Bu yoğunluk arasında ne vakittir yazmayı düşündüğüm şeyler aklıma geldi. Hint sinemasından bahsedeceğim. Benim Hint sineması ile tanışmam bir kaç sene önce Shahrukh Khan filmleri ile oldu. Ubeydullah, o dönemleri iyi bilir. Daha önce Hint sinemasından elbette haberdardım. Ama abidik gubidik kanallarda abidik gubidik Hint filmlerinden fazlası değildi bu haberdarlık. Oysa öyle olmadığını anladım. Sonra Aamir Khan isimli bir diğer Khan'a denk geldim. Onun filmleri de hoşuma gitti. Ama Shahrukh Khan kadar değil. Sonra Selman Khan'ı gördüm listede. Ama onun tarzını beğenmedim. Oyunculuğuna bir şey demiyorum. Sadece aksiyon filmleri, vurdulu kırdılı macera filmlerini sevmiyorum ben. Fazla uzatmadan bende yeri ayrı olan ve izlemekten sıkılmadığım Hint filmlerini beğeni sırama göre sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz da yorumlarımı...

4 Nisan 2015

Enfa Edebiyat Dergisi'nin 1. Sayısı Çıktı

Enfa Edebiyat Dergisi ilk çiçeğini açtı. Taşra edebiyat dergiciliğine ilk sayısıyla "merhabalar olsun" diyen Enfa Edebiyat, şiir - öykü - deneme türlerinde yazın dünyamıza eser sunarak gönüllerde hoş bir yankı uyandırmayı amaçlıyor. Enfa Edebiyat'ın ilk sayısı 12 sayfadan oluşmakta, ama öyle sıcak ve öyle samimi, dolu dolu bir sayı olmuş. Dergiyi elinize aldığınızda ve ithaf bölümü ile karşılaştığınızda yüzünüzde bir tebessüm bırakacak olan şu satırlarla karşılaşacaksınız.
dostluğunu hissetiren güzel insanlara,
içilen tüm kivi çaylarına,
ve bunca tebessümün vesilesi olan
varlığıyla huzur bulduğumuz
hüseyin kaya hocamıza
ithaf olunur.
Enfa Edebiyat'ı biraz tanımak ve tanıtmak istiyoruz. Kendisini Enfa Edebiyat'ta "şey" olarak tanımlayan Ubeydullah aslında derginin imtiyaz sahibidir. Derginin editörlüğünü Neslihan Ermahiş yapmakta, şiir editörlüğünü Eyüp Aktuğ ve nesir editörlüğünü Mete Almalı yürütmekte. Derginin sanat editörlüğünde ise Sümeyye Yöner bulunmakta. Enfa Edebiyat'ta Sosyal Medya Ekipler Amiri ise Liya Zerya. Bir de Enfa: Hüseyin Kaya.

29 Mart 2015

,

Saatini İleri Almak İstemeyen Adam

Bu yazıyı yazmayı planladığımda saat 02:10 idi. Şimdi ise 02:20 oldu. On dakika boyunca ne yazsam acaba diye düşünmedim. Kendime kahve yaptım. Sanırım bu gece uyumayacağım. Son zamanlarda anlam veremediğim şeyler oluyor. Ve bu anlam veremediğim şeylere karşı verdiğim tepkilere de anlam veremiyorum. Her neyse, konumuz bu değil zaten. Masamdaki dijital saat 03:00 rakamlarını gösterdiğinde, hayatımı bir anda bir saat ileri sarmış olacaklar. Yaz saati uygulamasına geçiliyormuş yaklaşık yarım saat sonra.
Dinçer - Bu saçma bir başlık oldu yazıya.
Eyüp - Saçma olmadı. Saçma olmuşsa bile benim yazım bu.
Dinçer - Yazacak bir şey bulamamışta bunları yazıyor gibi bir halin var.
Eyüp - Son zamanlarda garip şeyler yaşıyorum. Bir de sen gelme üzerime. Kafamı rahatlatmak istiyorum.
Dinçer - O garip şeyleri yaşamamak senin iradende aslında.
Eyüp - Haklısın sanırım.
Dinçer - Şaşırdım.
Eyüp - Neden, ne oldu ki?
Dinçer - Haklısın, dedin ya... İtiraz edeceksin sanmıştım.
Eyüp - Başımı ağrıtma Dinçer, lütfen...

19 Mart 2015

, , , , , , , , , , ,

Bu Bizim Hüznümüz: İran Sineması

Baran filminden bir sahne

Geçtiğimiz yüzyılın büyük icatlarından birisi olan ve kimi insanların hareketli fotoğraf makinesi olarak tanımladığı kamera, 1930’lu yıllarda İran ile tanıştı. Haliyle İran sinemasının tarihçesi de 1930’lardan itibaren kayıt altına alındı. İran’ın etnik mozaiğine baktığımız zaman kozmopolit bir yapıda olduğunu göreceğiz. Nüfusunu Fars, Türkmen, Kürt, Arap ve diğer etnik unsurlar oluşturuyor. Bu sebeple batılıların Ortadoğu penceresi ile baktıkları coğrafyanın en güzel prototiplerinden biridir. İran’da ilk sinema salonu 20. yüzyılın hemen başlangıcında, Tahran’da açılmış olmasına rağmen İran’ın özgün sinemasını oluşturması için çeyrek asırlık bir zaman dilimine ihtiyacı vardı.

16 Mart 2015

, , , , ,

Sartre'nin Bulantısı: Varoluşçuluk


Sartre'i irdelemeden önce meselemize zemin olması için varoluşçuluk kavramının izahı ile başlamak istiyorum. Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, ekseriyetli kültürel ve psikolojik hareketlerin oluşabilmesi için öncelikli olarak bireysel deneyimleri şart koşan bir felsefe şubesidir. Batı felsefesine baktığımızda bilinen ilk varoluşçu filozofun Søren Kierkegaard olduğunu göreceğiz. Kierkegaard'ı diğer cins beyinlerden ayıran neydi peki? Kierkegaard, Hegel'in ve Kant'ın aksine düşün dünyasına toplumcu ve bütüncü bir bakış açısıyla yaklaşmak yerine bireysel bakış açısıyla yaklaştı.