23 Mayıs 2023

, , ,

Nikolay Gogol'un Petersburg Hikâyelerindeki Karakterlerin Asabî Tutumlarının Kaynağı

Nikolay Gogol ve Petersurg Öyküleri kitabı
Yalnızlık diye bir şey yoktur. Yalnızlık senin yokluğundur.
Nikolay Gogol
Hepimiz Gogol'un Palto'sundan çıktık.
Fyodor Dostoyevski

Nikolay Gogol, Palto isimli hikâyesini 1842 yılında yayınladığında dönemin edebiyat çevrelerinin yoğun ilgisini çekmişti. Bir edebiyat olayı olarak nitelenen söz konusu hikâye Gogol'un olgunluk dönemi verimlerinin başında gelmektedir. Rus roman yazarı Fyodor Dostoyevski'nin "Hepimiz Gogol'un Palto'sundan çıktık." olarak nitelediği hikâye, 19. yüzyıl Rus Edebiyatı'nı özetlerken Gogol'un edebi kimliğine de ışık tutmaktadır. Aleksandr Puşkin'in başlatmış olduğu "Küçük İnsan Teması" üzerine birçok hikâye yazan Gogol'un şu dört hikâyesi üzerine konuşmak istiyorum. 1. Neva Bulvarı. 2. Burun. 3. Portre. 4. Palto. Gogol'un bu dört hikâyesinden hareketle metinleri çeşitli boyutlarıyla inceleyeceğim. Bu metinlerde işlenen karakter çatışmaları, toplumsal normlar, etik değerler, insan - insan ve insan - sistem ilişkileri, karakterlerin eşya ve hadiselere karşı tutumu ve yazarın ulaşmak istediği sonuç incelememin özünü oluşturacaktır.

Nikolay Gogol, 1828 yılında ilk kez Petersburg’a gittiğinde başarılı sayılamayacak bir yazarlık tecrübesi yaşamıştır. Bu başarısız tecrübenin sonunda ise küçük bir görevde memur olarak çalışmaya başlamıştır. Zor şartlar altında sürdürdüğü bu memuriyet dönemi Gogol’u pek çok açıdan beslemiştir. Dönemin bürokratik çevresini, hantal bürokrasisini, devlet dairelerinde işlerin kimlerce nasıl yürütüldüğünü gözlemleme ve tanıma imkânı elde etmiştir. Puşkin’in “Menzil Şefi” hikâyesi ile Rus edebiyatına giren “küçük adam” teması, Nikolay Gogol’un deneyimlerinden destek alarak ortaya koyduğu, bazen gerçekçi bazen fantastik hikâyelerle başarıyla işlenmiştir. Sözü edilen bu dört hikâye de “küçük adam” teması üzerine inşa edilmiş metinlerdir. Hikâyeler dönemin memuriyet dünyası hakkında çeşitli bilgiler vermekte ve okur bu bilgilerden hareketle dönemin bireyi hakkında bazı çıkarımlarda bulunabilmektedir. Haksızlığa uğradığında hakkını arayamayan, üzerine bir suç isnat edildiğinde kendisini savunamayan insanların çoğunluğu oluşturduğu anlaşılmaktadır. İnsanların pek çoğu iç dünyasındaki karamsarlıkla mücadele etmektedir. Bu bağlamda söz konusu durum bireyin birey ile olan ilişkilerini etkilediği kadar bireyin devlet ile olan ilişkilerini de etkilemektedir. Nitekim bu etkileşim dönemin sanat yapıtlarının şekillenmesinde de etkili olmuştur.

Rus edebiyatına ilgi duyanların dikkatini çeken konulardan birisi de Nikolay Gogol’un bir trajedi yazarı olmasıdır. Onun tragedyasını şu cümlelerinden de rahatlıkla anlayabiliriz. “Komik bir hikâyeye, dikkatle ve uzun uzun baktığınızda, gitgide hüzünlü hâle gelir.” İşte Gogol’un Petersburg hikâyeleri arasında bu yazıya konu olan karakterlerin kişilikleri, tutum ve davranışları bir yalnızlığın dışavurumu ekseninde değerlendirilebilir. Gogol’un karakterlerinde fark ettiğimiz öfkenin, asabî tutumun kaynağı bu incelemenin özünü oluşturacaktır.

Tuvalin Arkasındaki Yalnızlık

Edebiyatın resim sanatıyla güçlü bir ilişkisi vardır. Yazarın hikâyelerinde yaptığı betimlemeler bu ilişkinin boyutunu ortaya koymaktadır. Gogol’un şehir yaşamı ve şehrin insanı üzerine gözlemlerine, tecrübelerine yer verdiği bu hikâyeler dönemin gerçeklerini de içinde saklamaktadır. Yazarın Neva Bulvarı isimli hikâyesi bir anlatıcının dilinden okunmaktadır. Bu doğrultuda hikâyenin anlatıcısı adeta bir tabloyu resmeder gibi Neva Bulvarı’nı okurun zihnine çizmektedir. Okur ise bu güçlü ve gerçekçi betimlemeler karşısında kendisini bir tuvalin önünde bulmakta, Gogol’un gösterdiği manzarada “küçük insanın büyük yalnızlığına” şahit olmaktadır.

Neva Bulvarı’nda biri ressam diğeri üsteğmen olan iki genç erkeğin aralarındaki konuşma ile olay örgüsü gelişmekte. Bu iki genç Neva Bulvarı’nda keyifli bir gezintiye çıkmışken rastladıkları iki kadının peşlerinden gitmesiyle hikâye ilerlemektedir. Ressam Piskarev’in utangaç kişiliği ve kadına duyduğu aşkı iç dünyasında erişilmez bir noktaya taşıması ve nihayet bir sükût-u hayal ile bu maceranın noktalanması onun hikâyesinin geri kalanını oluşturmakta. Ressam Piskarev’e göre daha cesur ve atılgan bir kişilik ile okura sunulan Üsteğmen Pirogov, bu cesaretinin ve atılgan kişiliğinin kaynağı bir rütbe sahibi oluşudur.  Çarlık Rusyasında rütbe, makam, koltuk sahibi olan insanlar diğer insanlara karşı güçlü ve söz sahibi olmaktaydı. Ressam Piskarev ile Üsteğmen Pirogov arasındaki bu temel kişilik farklılığının kaynağını bu durum oluşturmaktadır. Piskarev’in kendine güveninin olmaması, bir kadına karşı duyduğu aşkı ve kadının varlığını iç dünyasında erişilmez bir noktaya taşıması bu durumun bir sonucudur. Nihayetinde ise rütbe sahibi insanların kolaylıkla yaşayabildiği bu duygular diğer insanların mücadeleyle elde ettiği sonuçlara dönüşmektedir. Bu durum Piskarev’in içinde beslediği öfkenin ve asabileşen duygu durumunun kaynağı olarak gösterilebilir.

Bir Gösteriş ve Gurur Sembolü Olarak Burun

“25 Mart’ta Petersburg’da son derece tuhaf bir hadise oldu.” cümlesiyle kapısını açan Burun isimli absürt hikayenin Gogol’un gerçekçi öykülerinin arasında ayrıca değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Hikâyede Kovalev’in bir sabah ansızın ortadan kaybolması üzerine örgüleşen olaylar anlatılmaktadır. Gogol’un anlatımıyla bir gösterişin, gururun ve toplumsal statünün sembolü halinde sunulan burun metaforuyla, hikâyenin bütün absürtlüğüne rağmen Gogol’un toplumsal bir gerçekten beslenip hikâyesini geliştirdiği anlaşılmaktadır. Nitekim Burun’un Orhan Veli Kanık ve Erol Güney’in işbirliği ile ortaya konulan tercümesinde şu cümleler bütün bu absürtlüğün beslendiği toplumsal gerçeği ortaya koymaktadır.

“Genis imparatorluğumuzun kuzey baskentinde iste böyle bir öykü geçti. Ancak simdi bu öyküyü yeniden düsününce, içinde olmayacak seyler bulunduğunu görüyorum. Burnun yerinden ayrılması, böyle birçok yerde Danıstay kılığında dolasması, ne denli anlasılmaz bir olay olursa olsun, o konu ayrı; ama Kovalev gazeteye bir burun için duyuru verilemeyeceğini nasıl anlamadı... Ama ne derseniz deyin, bazı noktalar… Öyle ya, hangi isin bir sasırtıcı yönü yok! Gene de insan, biraz düsününce bu öyküde bir seyler bulmuyor mu? Ne derlerse desinler, yeryüzünde bu türlü olaylar oluyor; binde bir, ama oluyor!”

Durun Kalabalıklar! Bu Cadde Çıkmaz Sokak!

Nikolay Gogol’un Palto isimli hikâyesinde merkeze konulan karakterin ismi Akakiy Akakiyeviç’tir. Baş karakterin yaşamı bir bakıma modernleşen toplum içerisinde yalnızlaşan insanın trajik eleştirisidir. Yozlaşan ve insani değerlerini yitiren kalabalıkların dışına çıkmaya çalışan ve kapitalist düzene karşı bir bilinç geliştiren bireylerin dışlanması, ötekileştirilmesi ve ailesi tarafından dahi hor görülmesi hikâyede konu edilmektedir. İncelemeye konu olan diğer hikâyelerde olduğu gibi Palto’da da birey-birey ilişkisi, devlet-birey ilişkisi dönemin şartları bağlamında ustaca işlenmiştir. Merkezinde insanın olduğu, en temel insani değerleri ve duyguları savunan duygu yüklü naif insanlarla insan dışı karakterler aynı dünyayı paylaşmaktadır. Hikâyenin geçtiği bu evrende insani duygu ve davranışlardan yoksun olan karakterler gerçek dünyayı temsil ederken, Akakiy Akakiyeviç gibi trajik karakterler ise gerçek üstü dünyayı temsil etmektedir.

Akakiy Akakiyeviç, sistemin çarkları arasında öğütülen, dışlanan ve kimliğinden koparılan yalnız birisidir. Onu bu yalnızlıktan, silinmişlikten ve öteki olmaktan kurtaran şey ise büyük bir mücadele sonucunda edindiği gösterişli paltosu olacaktır. Nikolay Gogol, Palto’da karakterin bu durumunu şu cümleler ile ortaya koymuştur.

“Palto hayali Akakiy Akakiyeviç'in yaşamını doldurdu, renklendirdi. Kendini evlenmiş, yanında canlı bir varlık varmış gibi hissediyordu. Yalnızlıktan kurtulduğunu, hayat yolunda sevimli bir hayat arkadaşıyla elele yürüdüğünü sanıyordu... Akakiy Akakiyeviç canlandı, önünde belirli bir amacı olan her insan gibi daha kesin, kararlı hareket etmeye başladı.”

İnsanın dış görünüşü, rütbesi, makamı ve sahip olduğu maddi varlığıyla değer gördüğü bir ortamda bireylerin birbiri ile olan ilişkileri de maddi menfaatler üzerine inşa edilmiştir. Bu şekilde inşa edilen toplumsal düzende erdem sahibi insanlar horlanmakta, insanların manevi varlıkları yok sayılmakta, kapitalist sistem her defasında kendini yeniden hatırlatmaktadır. Hikâyede “Önemli Kişi” ismi ile kurgulanan karakter, Akakiy Akakiyeviç’i küçük düşürüp, ona hakaret edip, azarlayıp, yanındaki arkadaşına karşı gösteriş yapmakta, gücünü ispat etmeye çalışmaktadır.  Sömüren ile sömürülen, ezen ile ezilen arasındaki bu fotoğraf Petersburg hikâyelerinde başarılı bir şekilde okura sunulmuştur. Gogol, hikâyeleriyle şehri ve şehir insanını ele almış, toplumsal düzene ve kapitalist sisteme karşı eleştiriler getirmiştir. Şair Necip Fazıl Kısakürek’in Destan başlıklı şiirindeki şu mısralar Gogol’un eserlerinde söylemeye çalıştığı ile benzerlik göstermektedir. “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! / Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak: / Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden, / Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden.

Bu bağlamda Nikolay Gogol’un Petersburg hikâyeleri değerlendirildiğinde karakterlerde gözlenen asabî tutumların kaynağı, bu karakterlerin topluma yabancılaşması, ötekileşmesi, sömürülmesi, ezilmesi ve maddi-manevi varlığını sürdürebilecek bir ortamdan yoksun olunması olarak ifade edilebilir. 19. yüzyıl Rus edebiyatında “toplumsal gerçekçiliğin” en önemli temsilcilerinden kabul edilen Gogol, eserlerinde Puşkin’den devraldığı bu birikimi sürdürmüş, bununla birlikte kendine has mizah anlayışı ile harmanlamıştır.

Eyüp Aktuğ
Serazat Edebiyat, Nisan 2023, Sayı 4
Paylaş:  

0 Yorum:

Yorum Gönder

Bloguma ziyaretiniz için teşekkür ederim. Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilir, yorum yaparak katkıda bulunabilirsiniz. Yeniden görüşmek ümidiyle...