8 Kasım 2016

,

İftitah

tanımakla geçmiyor bir şey, titremekle, sövmekle
yürümekle,  yatsılardan kararan sokaklardan çalımla geçmekle
ekmeği alırken de o kız bana bakarken de
şarkı hep aynı yerde bitiyor, temkinli olamıyorum.

bayırlar yüreğimi soğuturken, insan insana derinleşen bir yarayken
incelen bir sızıydım her akşam, her akşam esmer bir delikanlıydım
kırçıldım ve kokulu bir kadın geçmezdi penceremden
öpülmekten göveren bir kadındı dünya
dudaklarım hiç uzanmadı onun karanlık taraflarına.
imlâ kurallarına itibar etmiyorum sana yanaşırken
inanmıyorum yaşıyor olmanın, yürüyor olmanın evrenselliğine
ne söylesem yavan kalacak biliyorum, ne söylesem herkesçe malum.

niçin diye bir uçsuzluk
niçin!
niçin günaha gireyim yola bir bahane ararken
yoldan aman dilemek mi niçin
kaçırmaktan kaybettiğim yüz işte bu kadar
hiç resimlenmemiş, hiç makyajlanmamış, haritalardan bakıyor gibi
yüz kere bir yüz, sonsuzun sonsuza kucak açması gibi bir yüz
tutulduğum yerden, tutunduğum köşeden, baktıkça boynumu eğen bir yüz.
cümlenin dışında kalmak mı
niçin!
yaraya bastığım bez niçin yapışmasın cana.

çoğalıyorum ama birikmiyorum, isim sıkıntısı çekmiyorum burada
çünkü dünya değdiği yerde iz bırakıyor, isim bırakıyor
buradan geçtiğimi ispatlıyor yalanla çekindiğim fotoğraf.
doğdum herkes gibi, anlamadan büyüdüm, büyüdüğümde de anlamadım
belki büyür büyür de göz olurum, ele avuca gelir içimdeki
tedirginlikte bulanan, ümit anında durulanan gözler olurum
toprağın bana müsait olduğu kadar ben de toprağa müsait olurum
gün gelir kendimi sesleyen bir sâlâ olurum.

ey gövdemi doğrultan esenlik
ey seyrine bedel ödeten gümrah dişi
fâtihâ ile arama sokulan telaş, beni dışarı bırakan kapı
koynundan çapaklanarak fırladığım her sabah
sımsıkı yunuyorum, sımsıkı yumuyorum gözlerimi
şimdi iftitah.

Eyüp Aktuğ
Aşkar Dergisi, Temmuz - Ağustos - Eylül 2016, Sayı 39