19 Mayıs 2015

,

Kirli Siyah

solgun bir gülüşün beklediği her neyse
şehir onu kaçırdı benden
taşlara kazınmış bir kelimeyi tekrarlayarak
bana uzaklık bağışladı toprak
toprak anlattı suyun nereye döndüğünü
bilmiyorum bunu nasıl dillendirir insan
içimi söken bulantıyı kim sahiplenir

ayakkabı numaram karşılamıyor yeryüzünü
kırılgan bileklerime sürtünüyor soğuk
bu kez başlamıyorum kitaba kaldığım yerden
anlıyorum bu onlar için makul bir sebepti
aynı uğursuzluğu tekrar edip durdular

uyku yiyen bir hikâyeyi zorladı dilime
dilim şişman dişlerim zarif değil

onu hiç öpmedim ama
izi kaldı dudaklarımda
neydi saçlarımda çağıldayan o hırçın şey?
oysa biliyordum
kalp yanlış anlamalarla çarpan bir şeydi
ve her şey bir yanılsamayla gösteriyordu kendini.

Eyüp Aktuğ, Karanfil Fanzin, 12

18 Mayıs 2015

, ,

Çocukluğumda Kalan Arkadaşlarım

Ubeydullah kardeşim "çocukluk arkadaşları" temalı bir yazı zincirine benim katkı yapmam için göz kırpmış. Hepimizin çocukluğunun ilk yıllarında kendisine yer bulmuş ve daha sonra çeşitli nedenlerle hiç görüşememiş, nasıl - nerede - şimdi ne yapıyor gibi soruları cevap kalmış arkadaşları vardır. Ben de çocukluğumda kalan ve bir daha görüşme şansımın olmadığı (olamayacağı) arkadaşlarımdan bahsedeceğim sizlere.

Henüz birinci sınıftayım. Onu siyah renkli, sarı çizgili çizmeleriyle hatırlıyorum. Adı Yunus'tu. Eşref Öğretmenim bir müddet beni Yunus ile sıra arkadaşı yapmıştı. Üç numara kesilmiş saçları, şişmanca parmakları ve beslenme çantama takılan gözleriyle hatırlıyorum onu. Yemek yemeyi çok severdi ve ister istemez beslenme çantamı bazen onunla paylaşmak zorunda kalıyordum. Ona dair unutamadığım hatıram ise mavi renkli mekanik kalemi karşılığında beslenme çantamdaki yiyeceklerinin tamamını satın almak istemesi. Ben ise kabul etmemiştim.

16 Mayıs 2015

, ,

Şiirdeki Çıkmaz ve Edebiyat Dergilerinin Jantiliği

Charlie Chaplin'in Modern Times filmi bu yazının bir dipnotudur.

Musluğu çevirirsin ve su akmaz. Önünde iki ihtimal vardır. Birincisi, suyu evinize taşıyan boruların içine bir şey tıkanmış olabilir. İkincisi ise şehrin suyu hangi kaynaktan temin ediliyorsa o kaynak kurumuştur artık. Bu örneği verişimin sebebi, bu durumları edebiyatımız ile karşılaştırmak ve sorunun nerede olduğunu anlamak. Okur kitlemin edebiyat dergilerini takip ettiğini varsayarak başlamak istiyorum. Umarım bu varsayımda isabetli hareket ederim. İkinci varsayım üzerinden başlarsam eğer...

Türk dilinin binlerce yıllık bir mazisi vardır. Kadim Türk medeniyetinin temellerini sahip olduğu yegane değer olan dili oluşturur. Bir kavim; sosyal, siyasal ve ekonomik yaşantısını dili nisbetinde düzenler. İnsan kelimelerle doğar, kelimelerle yaşar, kelimelerle düşünür ve kelimelerle yeryüzünde anılır. Bugün edebiyat musluğunu çevirdiğimizde musluktan su akmıyor, suya benzeyen ama bulantı verici bir kokuya sahip bir şey akıyor. Edebiyat şehrinin suyunu temin eden kaynak kurudu mu yoksa? Sözü uzatmaya gerek yok. Kurumadı. Bütün ihtişamıyla, bütün heybetiyle ve kadim tarihiyle o kaynak orada duruyor. Fransızların tabiriyle "camus" denilen hazine. Camus, sözlüğümüz. O halde sorun nerede? Sorun kaynakta değil şüphesiz.

11 Mayıs 2015

, , , , , , ,

Vesikalı Yarim: Çok Eskiden Rastlaşacaktık

VESİKALI YARİM 
“çok eskiden rastlaşacaktık” 


TAHLİL EDEN VE HAZIRLAYAN 
EYÜP AKTUĞ

Vesikalı Yarim filminden bir sekans

Vesikalı Yarim, Türk sineması tarihinin iftihar filmidir. Daha önce film üzerine sayısız tahliller yapıldı, bir çok film eleştirmeni tarafından başyapıt olarak kabul edilen bu filmi enine boyuna incelediler. Vesikalı Yarim filmini ben de incelemek istedim ve bu çalışmayı hazırladım.

6 Mayıs 2015

Karanfil Fanzin #12: Nehirlerin Uğultusu Var Oldukça

Karanfil Fanzin'in 12. sayısı çıkıyor. Yine şiir, çeviri ve sinema bölümlerimiz ile karşınızda olacağız. Bu sayıda Arzu Görenay, yaşamının büyük bir kısmını akıl hastanesinde geçiren, Fransız sürrealist şiirinin en önemli temsilcilerinden Antonin Artaud'un Dark Poet isimli şiirinin çevirisiyle sayımızın çeviri bölümüne katkıda bulunuyor.

3 Mayıs 2015

,

Göl Saati | Eyüp Aktuğ

okuyamıyorum dudağında gezen şarkıyı
bir diz çözülmesiyle karşılık buluyorsun bende.
yağmura ve rüzgâra katıyorum sesini,
uzak ülkelerden haber getiriyor gözlerin
göçmen kuşlar dönecek der gibi.

bir lamba yakıyorum yüzünün ortasına
yeryüzünü böylece çıkarmış oluyorum aradan.
sonsuz sabahlar bırakıyorsun ellerime
göz çukurların diyorum bir şehre
tenhalık bağışlayacak kadar cömert.

Eyüp Aktuğ
(Karanfil Fanzin, 11)

30 Nisan 2015

Akşam Oldu Anne

Akşam Oldu Anne
Eyüp Aktuğ

- Dinçeeer, oğlum yemek hazır, nerdesin?
- Geliyorum anneee.

Kapattı pencereyi. Dışarıda oradan oraya koşturan oyun arkadaşlarını izliyordu, yaklaşık bir saattir. Şu top sektiren Ahmet, onun hemen yanında Ahmet'in top sektirmesini sayan Mustafa... Sanırım yarış yapıyorlar. Bir de şu duvarın önünde bebeğinin saçlarını tarayan Ayşe var. Meliha Teyze'nin sandalyesini güneşin altına koyuşu, bankada veznedarlık yapan Necla Hanım'ın yorgun adımlarla evine dönüşü, henüz liseye yeni adım atmış Yasin'in kravatını şimdiden yarıya kadar düşürmesi...


- Anne tuzu verir misin?
- Çok tuzlu yiyorsun oğlum.

Susamlı ekmeği çok sever. Simiti sevdiği gibi. Avuç içi büyüklüğündeki ekmeğini çorbanın içine daldırırken, aklında aynı soru tekrar edip duruyordu. Dışarı ne zaman çıkabileceğim? Sıkılmıştı evden. Oysa babası Fikri Bey, Ömer Seyfettin'den bir seri hikaye kitabı getirmişti onu bu sıkıntıdan kurtarmak için. Neredeyse her kitabı iki defa okumuştu. Artık kitaplar da sıkıntısını gidermiyordu. Bütün gün pencereden dışarıyı izlemekle vakit geçer miydi?

- On üç tane araba geçti anne.
- Ne arabası oğlum?
- On üç tane, bugün sokağımızdan on üç tane araba geçti.

Can sıkıntısı işte. Bir çocuk sokaktan geçen arabaları sayacak kadar sıkılmışsa, problem başlamış demektir. TRT İstanbul Radyosu'nda Mozart'ın 40. Senfoni'sinin icra edileceği yazıyor gazetenin üzerinde. Altında küçük bir pasaj var: "Batı Klasik Musikisinin büyük bestekârlarından Amadeus Mozart'ın eşsiz eseri 40. Senfoni bu akşam 19:30'da TRT İstanbul Radyosu marifetiyle siz değerli dinleyicilerimize ulaştırılacaktır."

- Karnım doydu anne.
- Çok şükür Allah'ım de bakalım.
- Çok şükür Allah'ım.

Kimse kalmamış sokakta. Akşam ezanı okunuyor. Acaba yarışı Ahmet mi kazandı yoksa Mustafa mı? Yasin'in penceresinden Orhan Gencebay'ın şarkıları duyuluyor. Necla Hanım'da yüksek ihtimal yüzündeki boyaları temizliyordur. Meliha Teyze mi? O malum zaten, rahmetlik eşinin fotoğrafındadır gözleri şimdi. Gözleri dolmuştur belki de. Yazmasını düzeltiyordur fotoğrafı öpmeden önce.

- Oğlum, kapat pencereyi. Ev soğuyor.
- Akşam oldu anne.