2 Kasım 2014

, , ,

Sevgili Raskolnikov, Sivas çok soğuk!

Zbrodnia i Kara (1970) filmine ait bir sahne. Suç ve Ceza'nın sinema uyarlaması.

Sevgili Rodion Romanovich Raskolnikov,

Sivas çok soğuk! Sana bu satırları ayaklarım üşürken yazıyorum. Sanırım uzun zamandır sana kimse merhaba dememiştir diye düşündüm. Merhabalar olsun. Alena Ivanovna'yı öldürmüş olman hiçbir şeyi değiştirmedi. Evet Alena Ivanovna, insanların kanını emen bir parazitti. Tefeciliğin hangi kanunlar üzerine  inşa edildiğini Alena ismini duyduğum zaman öğrendim. Bir şeyleri değiştirmek istiyordun elbette. Fakat içerisinde yaşadığın toplum, beynine zehirli bir kıymık gibi battığında, artık ne siyah ne de beyaz birisiydin. Artık rengin gri olmuştu. Ne yapacağını bilememek hissi, sende müthiş bir çaresizliğe dönüştü. Aileni derinden sarsan maddi kriz yüzünden hukuk fakültesini bitirememiş olmanı da hesaba katarsam, aslında bu korkunç kaderinin başlangıcı anlamına geliyordu.

21 Ekim 2014

, , , , , , , , , , ,

Yeryüzünü Kişneyen Kitaplar ve Filmler

Allah'ın Türk kavmine sunduğu bir hediyedir atlar... Yeryüzünün en köklü medeniyeti olan Türk - İslam medeniyetinin inşasında bu asil hayvan bir araç olarak kullanılmıştır. Ata yurdumuz olan Orta Asya'dan bu yana sırtından inmediğimiz at, bizlere sayısız zaferler kazandırmıştır. Dünya medeniyet tarihini tetkik ettiğimiz vakit göreceğiz ki, atları evcilleştiren ve onu idare edebilme kabiliyeti kazanan ilk toplumuz. Atları biraz daha teferruatlı tanımak lazım. Biz köpekleri sahibine sadakat ile bağlı bir hayvan olarak biliyoruz. Atlar ise köpeklerden daha sadakatlidir sahiplerine karşı. Kuvveti, dayanaklılığı ve hızı sayesinde müthiş bir savaş aracına dönüşür. Üstün manevra kabiliyeti ile savaş sahasında Türklere savaş kazandırabilecek kadar atik hayvanlardır. Hepimizin de bildiği gibi atlar ayakta uyur ve rüya görebilme kabiliyetine sahiptirler. Bu da, diğer hayvanlar içerisinde atların en hissiyatlı hayvanlar olduğunu ispat eder.

11 Ekim 2014

,

Sivas'ın Seyyar Abileri


Bir şehri şehir yapan nedir? Cevap olarak aklımıza belli başlı şeyler geliyor: kültürü, tarihi, edebiyatı, insanı... En önemli ögeyi en son yazdım. İnsan... Kültürün de, tarihin de, edebiyatın da ve daha nelerin temelinde insan vardır. Büyük şehirleri seven birisi değilim. Büyük yerlerde ikamet etmek istemem. İstanbul'u çok severim ama sürekli orada yaşamak fikri bana korkutucu gelmiştir hep. Çok kalabalık olduğu kadar alabildiğine yalnız oluyor büyük şehirler.

Gel gelelim Sivas'a... Şehri taşıyan iki önemli caddesi var. Hemen hemen herkes bir defa da olsa günlük yürür o iki caddeyi. İstasyon ve Atatürk caddeleri... Şehir hayatı bu iki cadde etrafına yoğunlaşmış durumda. Esnafların büyük bölümü bu bölgelerde. Sivas kalabalık bir şehir değil ama İstasyon caddesi kalabalık bir cadde. Atatürk caddesi de kalabalık sayılır. Böyle caddeler de simit, çiğ köfte, lahmanun, tatlı satan insanlar var. Bir çoğu ile selamlaşır, ara sıra muhabbet eder, hal hatır sorarım. Yazıma çiğ köfte satan Ahmet Ağabey ile başlayayım...

9 Ekim 2014

, , , , , , , , , , ,

Karanfil Kokan Şarkılar (Klasik Türk Müziği)


Klasik Türk Müziği'ni bir ayrı seviyorum. Klasik müziğimizde çoğu eser güftesini divan edebiyatımızın şöhretli şiirlerinden almıştır. Bu yönüyle bakarsak "saray musikisi"... Derin bir incelik, naiflik ve eşsiz bir ruh muhteva ediyor çoğu eser. TRT radyosu dışındaki radyo yayınlarında klasik müziğimizin icracılarına yer verilmiyor. Bu sebepten TRT Nağme gibi bir yayın tesellimiz oluyor. Ben lise son sınıfta iken klasik müzikle tanıştım. Ve başlangıcı İncesaz grubunu dinleyerek yaptım. Çoğu eseri seviyorum. Ama icra eden insanda önemli. Bu yüzden sizlere şarkı isimleri vermek yerine sevdiğim icracıların isimlerini verip, yorumladıkları eserler hakkındaki görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

27 Eylül 2014

, , , , ,

MISERY - sizin bir numaralı hayranınızım

Korku türünde roman veya film seven birisi değilim. Yani şu bilindik şeyler işte... Yüksek çığlık sesleri, her tarafa sıçrayan kan görüntüleri falan filan. Fakat iyi bir gerilim filmi çıkarsa karşıma tekrar ve tekrar izlerim. Arşivime eklerim. Stephen King ismini duymayan yoktur sanırım. Roman yazarı. Yazdığı eserler bir çok filmin temelini oluşturmuş. Şimdi filmimize geçelim. Filmin adı, Stephen King'in aynı isimli romanından almakta: MISERY. Gariptir ki, Misery romanı Türkçe'ye "Sadist" ismi ile tercüme edilirken Misery filmi ise "Ölüm Kitabı" olarak tercüme edilmiş. Ben anlam veremedim. Misery olarak kalsa daha iyi olurdu bence.

Şimdi, çok şöhretli bir roman yazarı olduğunuzu düşünün. Yazdığınız kitaplar dünyanın bir çok ülkesinde en çok satanlar listesinde yer almakta. Haliyle böyle bir durumda, hayli kalabalık bir okur ve hayran kitleniz olacaktır. Bütün bunlara rağmen, bu büyük şöhrete rağmen, ayaklarınız yere sağlam basıyor ve yeni eserler vermekle günlerinizi geçiriyorsunuz. Eski bir daktilo ve biraz yalnızlık. Nihayet oluşturduğunuz seri romanın son halkasını da yazdınız. Kendinize küçük bir kutlama yapabilirsiniz değil mi?

20 Eylül 2014

Okunası Bloglar Üzerine

Merhabalar olsun. Şu sıralar az biraz yoğun günler yaşadığımdan dolayı blogumun yönetim paneline ziyaretlerim seyrekleşmiş durumda. Birkaç gün önce Ubeydullah kardeşimin yeni (umarım nihai olacak) blogunu okurken bir mim yazısı ile karşılaştım. Bu mim olayına biraz yabancıyım. Daha doğrusu ne manaya geldiğini biliyorum. Ama bana kimse mim göndermediğinden hiçbir mimi cevaplamadım veyahut birisine cevaplasın diyerek bir mim de göndermişliğim yok.


üç yıl önce google arama motorundan ubeyd.org adresine yönlendirilmem ile başladı herşey. evet tam olarak böyleydi. sonra bu blogu yazanın sivas'ta yaşadığını anladım. derken olaylar gelişti. beraberce her yaptığımız iş güzel oldu. nun ile yola çıktık. şimdi ki hayalimiz ise enfa. enfa dost anlamına geliyor, bizim gibi işte.


ufuk'un blogu ile 2008 yılında karşılaşmıştım. o vakitler blogcu alt yapısını kullanıyorduk ikimizde. başta resmiyet dolu yorumlaşmalar oldu. belki birbirimize beyefendi, bey gibi ifadeler kullanmışlığımız bile olmuştur. ikimizde aynı fikir kökünden olmamız münasebetiyle birbirimizi tanıdıkça samimiyetimiz arttı. sonra kardeşim olarak hitap etmeye başladık. beraberce küçük bir fikir dergisi kurmuştuk.

13 Ağustos 2014

, ,

Baudelaire'in Cinneti: Kötülük Çiçekleri

"Bu hastalıklı çiçekleri, kusursuz şair, Fransız Edebiyatının yetkin büyücüsü, sevgideğer ve saygıdeğer, dostum ve üstadım Theophile Guiter'ye, en derin ve alçak gönüllü duygularla ihtaf ediyorum." - Baudelaire

Baudelaire'e şunu haber verin:
Kötülük, bahar mevsimini yaşıyor 
ve mesud olsun, ilk çiçek açtı.

Büyük Fransız şairi Baudelaire, sanat tarihinin en önemli isimlerinden, şiir sanatında romantizm, sembolizm, sürrealizm ve varoluşçu akımlarını temellendiren müstesna bir şahsiyet. O ve şiiri için çok şey yazıldı. Rimbaud ise Baudelaire'i şöyle tarif ediyor: "Şairlerin tanrısı..."

Yeryüzüne bıraktığı en önemli eseri şüphesiz  1857'de yayınlanan Les Fleurs du Mal idi. Türkçe bir ifade ile Kötülük Çiçekleri ya da Elem Çiçekleri. Şairin şiirlerini kitaplaştırdığı bu eserin gerek Fransız Edebiyatında gerekse dünya edebiyatında çok kıymetli bir yeri vardır. Baudelaire'in Kötülük Çiçekleri yayımlandığında dünyanın en büyük edebiyat olayı olarak ilan edildi. Edebiyat alanında yeni bir çağın başlangıcı sayılırdı bu olanlar. Eser öylesine büyük bir yankı buldu ki, dünya edebiyatının bazı şairleri ve yazarları esere bir kutsiyet atfetti. Böylesi bir eserde mutlaka metafizik bir dalgalanmanın olması gerekir gibi ifadeler kullanıldı. Baudelaire, eserinde ana tema olarak kendi buhranını ve bir türlü izdüşümünü bulamadığı cinnetini temele aldı. Melankoli, şeytan, kötülük, günah ve erotizm temalarında şiirlerini barındıran bu eser, Türk Edebiyatından da bir çok şairi etkilemiştir. Özellikle Türk Edebiyatının en büyük şairi olarak kabul edilen ve Sultanu's Şuara ünvanı ile taçlandırılan Necip Fazıl Kısakürek'e derinden tesir eden Baudelaire ve şiiri, edebiyatımızda sembolist akımın alevlenmesine vesile olmuştur.