27 Eylül 2014

, , , , ,

MISERY - sizin bir numaralı hayranınızım

Korku türünde roman veya film seven birisi değilim. Yani şu bilindik şeyler işte... Yüksek çığlık sesleri, her tarafa sıçrayan kan görüntüleri falan filan. Fakat iyi bir gerilim filmi çıkarsa karşıma tekrar ve tekrar izlerim. Arşivime eklerim. Stephen King ismini duymayan yoktur sanırım. Roman yazarı. Yazdığı eserler bir çok filmin temelini oluşturmuş. Şimdi filmimize geçelim. Filmin adı, Stephen King'in aynı isimli romanından almakta: MISERY. Gariptir ki, Misery romanı Türkçe'ye "Sadist" ismi ile tercüme edilirken Misery filmi ise "Ölüm Kitabı" olarak tercüme edilmiş. Ben anlam veremedim. Misery olarak kalsa daha iyi olurdu bence.

Şimdi, çok şöhretli bir roman yazarı olduğunuzu düşünün. Yazdığınız kitaplar dünyanın bir çok ülkesinde en çok satanlar listesinde yer almakta. Haliyle böyle bir durumda, hayli kalabalık bir okur ve hayran kitleniz olacaktır. Bütün bunlara rağmen, bu büyük şöhrete rağmen, ayaklarınız yere sağlam basıyor ve yeni eserler vermekle günlerinizi geçiriyorsunuz. Eski bir daktilo ve biraz yalnızlık. Nihayet oluşturduğunuz seri romanın son halkasını da yazdınız. Kendinize küçük bir kutlama yapabilirsiniz değil mi?

20 Eylül 2014

Okunası Bloglar Üzerine

Merhabalar olsun. Şu sıralar az biraz yoğun günler yaşadığımdan dolayı blogumun yönetim paneline ziyaretlerim seyrekleşmiş durumda. Birkaç gün önce Ubeydullah kardeşimin yeni (umarım nihai olacak) blogunu okurken bir mim yazısı ile karşılaştım. Bu mim olayına biraz yabancıyım. Daha doğrusu ne manaya geldiğini biliyorum. Ama bana kimse mim göndermediğinden hiçbir mimi cevaplamadım veyahut birisine cevaplasın diyerek bir mim de göndermişliğim yok.


üç yıl önce google arama motorundan ubeyd.org adresine yönlendirilmem ile başladı herşey. evet tam olarak böyleydi. sonra bu blogu yazanın sivas'ta yaşadığını anladım. derken olaylar gelişti. beraberce her yaptığımız iş güzel oldu. nun ile yola çıktık. şimdi ki hayalimiz ise enfa. enfa dost anlamına geliyor, bizim gibi işte.


ufuk'un blogu ile 2008 yılında karşılaşmıştım. o vakitler blogcu alt yapısını kullanıyorduk ikimizde. başta resmiyet dolu yorumlaşmalar oldu. belki birbirimize beyefendi, bey gibi ifadeler kullanmışlığımız bile olmuştur. ikimizde aynı fikir kökünden olmamız münasebetiyle birbirimizi tanıdıkça samimiyetimiz arttı. sonra kardeşim olarak hitap etmeye başladık. beraberce küçük bir fikir dergisi kurmuştuk.

13 Ağustos 2014

, ,

Baudelaire'in Cinneti: Kötülük Çiçekleri

"Bu hastalıklı çiçekleri, kusursuz şair, Fransız Edebiyatının yetkin büyücüsü, sevgideğer ve saygıdeğer, dostum ve üstadım Theophile Guiter'ye, en derin ve alçak gönüllü duygularla ihtaf ediyorum." - Baudelaire

Baudelaire'e şunu haber verin:
Kötülük, bahar mevsimini yaşıyor 
ve mesud olsun, ilk çiçek açtı.

Büyük Fransız şairi Baudelaire, sanat tarihinin en önemli isimlerinden, şiir sanatında romantizm, sembolizm, sürrealizm ve varoluşçu akımlarını temellendiren müstesna bir şahsiyet. O ve şiiri için çok şey yazıldı. Rimbaud ise Baudelaire'i şöyle tarif ediyor: "Şairlerin tanrısı..."

Yeryüzüne bıraktığı en önemli eseri şüphesiz  1857'de yayınlanan Les Fleurs du Mal idi. Türkçe bir ifade ile Kötülük Çiçekleri ya da Elem Çiçekleri. Şairin şiirlerini kitaplaştırdığı bu eserin gerek Fransız Edebiyatında gerekse dünya edebiyatında çok kıymetli bir yeri vardır. Baudelaire'in Kötülük Çiçekleri yayımlandığında dünyanın en büyük edebiyat olayı olarak ilan edildi. Edebiyat alanında yeni bir çağın başlangıcı sayılırdı bu olanlar. Eser öylesine büyük bir yankı buldu ki, dünya edebiyatının bazı şairleri ve yazarları esere bir kutsiyet atfetti. Böylesi bir eserde mutlaka metafizik bir dalgalanmanın olması gerekir gibi ifadeler kullanıldı. Baudelaire, eserinde ana tema olarak kendi buhranını ve bir türlü izdüşümünü bulamadığı cinnetini temele aldı. Melankoli, şeytan, kötülük, günah ve erotizm temalarında şiirlerini barındıran bu eser, Türk Edebiyatından da bir çok şairi etkilemiştir. Özellikle Türk Edebiyatının en büyük şairi olarak kabul edilen ve Sultanu's Şuara ünvanı ile taçlandırılan Necip Fazıl Kısakürek'e derinden tesir eden Baudelaire ve şiiri, edebiyatımızda sembolist akımın alevlenmesine vesile olmuştur.

24 Temmuz 2014

Menemen


- Parayı pantolonunun cebine koydun mu?
- Sol cebimde anne.
- Cebin delik olmasın, gel bakayım.
- Yok yok, dün sen diktin ya.
- İyi bakalım. Şu leblebiyi de sağ cebine al, yolda yersin.

“Sakın unutma. İki ekmek, üç kilo domates, yarım kilo kıyma, iki baş soğan…”  diye seslendi annesi, sokağın köşesinden dönmek üzere olan Dinçer’e. İlk hedefi manav olacaktı. Annesinin sıkı sıkı tembihlediği listeyi içinden tekrar edip duruyordu. Unutursa, evin yolunu tutmak zorunda kalacaktı. Hah, işte görünmüştü Nuri Amca. Şu koca çınarın gölgesinde yarı uykulu yarı uyanık, elleri ensesinde, kasketini kaşlarına kadar indirmiş, yolun tam karşısında buraların yabancısı olduğu her halinden belli olan fötr şapkalı adamın Berber İsmail’in dükkânına doğru ilerleyişini izliyordu. Belli belirsiz mırıldandı:

- Yazık olacak delikanlıya.

4 Temmuz 2013

, , ,

İzledim: John Q

John Q filminden bir kare

Geçen akşam... Yorgun bir günün sonunda uyumadan önce ne yapsam diye aranırken film izlemenin iyi bir tercih olabileceğini düşündüm. İzlemek için sıraya koyduğum filmlerin listesine göz atarken dikkatimi, Denzel Washington'nın başrolde olduğu John Q isimli film çekti. 2002 yılında gösterime giren film dram türünde çekilmiş ve IMDB'den 6.8 puan alarak kaliteli bir yapım olduğunu göstermiş.

Kahramanımız'ın adı John Q Archibald. Bir fabrikada tam zamanlı olarak çalışan ve ailesine gerçek bir baba olmaktan başka bir gayesi olmayan birisi. Henüz 10 yaşında bir oğlu var. Bu şirin çocuk Amerikan Futbolu oynuyor ve vücut geliştirmeyle ilgileniyor. Yaşıtlarına göre kasları ve kemikleri biraz iri sayılabilir. Bir hafta sonu 10 yaşındaki Mike'nin maçı vardır. Aileler tribünlerde yerini almış ve herkes kendi oğluna destek vermektedir. Bu sırada Mike saha koşarken bir anda yere yığılır. John Q hemen Mike'i en yakın hastaneye götürür. En yakın hastane bir özel sağlık kuruluşudur.