Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ağustos 2015

,

Leylâ’ya Vals Yapmasını Öğreten Kim Varsa

Leylâ’ya Vals Yapmasını Öğreten Kim Varsa

ı
döviz bürolarına, new york borsasına, iktisat derslerine
wall street gösterilerine, gazete küpürlerine
ve yüzüme hırlayan insan hakları beyannamesine karşı
korunaklı bir yerdi soframız.

ekmek sepetlerini doldurur gibiydi
ellerin göğsümün üzerine tünerken.

ıı
ellerini şiirin içinden çekip almak istediler
mahalleye vals kursu açtı iri imzalı adamlar
parfüm sıktılar oyası ince yazmana
bir akşamüstü seni kızarken görmüşler
kolanın kapağını kapatmayan çocuklara?
ah ki avuçlarından cesaret üleştiğim
hırpalanmışlığımız gözükmez aynada
dışımız çok janti.

kaçmak istedim bu kabarık gürültüden
ben yabancısıydım bu dilin.
zorla öğrettiler bir galon kaç litre eder
üç nokta yedi
petrol mühim şey ama daha mühimi
gazze’ye yürüyen tankların arap petrolü içtiği.

14 Ağustos 2015

,

Biraz Toprak Etimi Soyacak Kadar

Biraz Toprak Etimi Soyacak Kadar

ı.
göğsümde biriken o şey saçlarına pay etti beni
gözlerinden bir çıngı düştü yüzümün kırışan yerine.
sesimi ikiye böldüm yarısını kulağına sakladım
bir yarım hep çoğaldı azalan tarafımın elinde.
korkulu ve tedirginim ağaçtan inemeyen bir çocuk gibi,
kalbime çarpa çarpa nefessiz kalışı kuşların
bu yüzdendi kollarımın sığamayışı yeryüzüne.

ıı.
bir rüzgâr gelse de koparsa beni gecenin dalından
karışsam solgun çiçeklerin kederini yoklayan yağmura
âh bir yolunu bulup söylesem bunları
toprağa mühür diye kondurduğun ayaklarına.
avuçlarımda soğuyor yaşamak sandığım
bir tutsam diyorum ilk gençliğimin elinden
hüseynî kalıyor dudağım adını dişlerimle ezerken.

ııı.
beni bir çerçeveye çivi diye kullanan
yazgımı asılı koyan o karanlık duvara...
ibrahim biliyorsun sen
ateşi neresinden tutarsam yanmaz ellerim
hangi türküyü söylemeli o dağı tırmanırken?
ya rabbi kalbimi alıkoy
bir ismin yankısında kalakaldım.

Eyüp Aktuğ
Karanfil Fanzin, 14

30 Haziran 2015

,

Neden Bitlenmedi Prenses Diana

Neden Bitlenmedi Prenses Diana

ı.
Sen kasıklarından fay hattı geçen karanlık
Ey boğazıma şehirler kuran ortaçağ laneti
Aynalardan yüzüme sıçrayan bu irin neyin nesi?

;

Bana uzun yol şarkıları dinlettiler
Yürüyeceğim yolu ayaklarımdan çekip.

ıı.
Nafile mevsimler düşüp ekmeğin bayatlığına
Serin ve ışıltılı bir günaha kucak açıp
Çiçeklere aralayıp içimden geçmeyeni
Sığ korkular seçip avuç içimden
Doğurgan bir yalan söyledim yağmura
Yağmur inceltti dilimdeki kamburu.

ııı.
Gözlerimde kurak bir gülümsemeyle
Afrika'yı ayıklıyorum pirinçten
Dudaklarımı birbirine ilikliyor şarkılar
Örtebilecek mi avuçlarım yüzümü
Yüzüm neden çelişiyor aynalarla
Hayatın neresinde durdu saatim
Anlatın biraz.

Kalbi dağlara çarpan
Çığlığımızı kucaklayan ovalarda
Metruk bir şarkı toprağın kırılmışlığı
Hüzüncül bir kuş sesimizi bölen.

Dünyanın ampirik bir izahı var mı
Laboratuvarlara soralım
Neden bitlenmedi Prenses Diana?

Eyüp Aktuğ

Karanfil Fanzin'in 13. sayısında yayınlanmıştır.

22 Haziran 2015

,

Göğsümdeki Çıbanı Kurcalarken Söylediğim Türkü

havada kalmıyorsa kuşların gölgesi
nerede bitmeli bu türkü

ı.
bütün çocukluğum bir şiirin provasıymış anladım
annemin dilindeki ninni babamın elindeki ekmek
ninemin incele incele saydamlaşan gözleri
bir delikanlının iskenderiye – kahire demiryolunda
başını yaslayacak bir duvar arayışı
her şey çok önceden hazırlanmış gibi
ebabillerin içime dönen zembereği
beni kanatlarıyla ısıtmak için kurulmuş sanki.
;
bana bir sözlük verin
olan biteni anlamam için.

ıı.
ilk çiviyi kim çaktı o çarmıha
ne duydum da içimin bir yerini budadılar?

ııı.
kafamda bir şeye çarpıp çarpıp duran
ağaçları ayağa kaldırıp deviren neydi?
biri açıklasın ne işe yarar bunca yol
haritadan silinen bu şehir
tereddütüme sığınak olsun diye mi?
ama bu adil bir kaçış değil
onlara hiç dağ çarpmamış koşarken.

ıv.
baramhat geldi, koşun kırlara,
yap canın ne istiyorsa; diye bir haber
ey baramhat, sen yalan söyledin
yatağına sığmadı bu günah
nil taştı sonunda.

v.
yağmurlu perşembeler düştüm buraya
tam şuraya ıslak bir cuma öncesi
gözlerimi temizledim, dua ettim, bekledim
dünyayı oruç tutar gibi bıraktım.
toprağa uzattım elimi sonra
gördüm insanı çürüten o değilmiş
toprak değilmiş dizlerimi kanatan
göğsümdeki çıban ondan değilmiş.
 
vı.
bir şey fısıldamıştı annem uykuma
beni otoyollardan alıp eve götüren bir şey
işte onu tuttum aynaların böğrüne ışısın diye
biliyorum babamın ceketini dolduramadım hala
onun omuzları benimkinden daha geniş
kitapların ne dediği umurumda değil artık
zili çalmadan çözdüm ayakkabımın bağını
çünkü Allah inananları koymuyor kapıda.

Eyüp Aktuğ
Aşkar Dergisi 33. Sayı

19 Mayıs 2015

,

Kirli Siyah

solgun bir gülüşün beklediği her neyse
şehir onu kaçırdı benden
taşlara kazınmış bir kelimeyi tekrarlayarak
bana uzaklık bağışladı toprak
toprak anlattı suyun nereye döndüğünü
bilmiyorum bunu nasıl dillendirir insan
içimi söken bulantıyı kim sahiplenir

ayakkabı numaram karşılamıyor yeryüzünü
kırılgan bileklerime sürtünüyor soğuk
bu kez başlamıyorum kitaba kaldığım yerden
anlıyorum bu onlar için makul bir sebepti
aynı uğursuzluğu tekrar edip durdular

uyku yiyen bir hikâyeyi zorladı dilime
dilim şişman dişlerim zarif değil

onu hiç öpmedim ama
izi kaldı dudaklarımda
neydi saçlarımda çağıldayan o hırçın şey?
oysa biliyordum
kalp yanlış anlamalarla çarpan bir şeydi
ve her şey bir yanılsamayla gösteriyordu kendini.

Eyüp Aktuğ, Karanfil Fanzin, 12

3 Mayıs 2015

,

Göl Saati | Eyüp Aktuğ

okuyamıyorum dudağında gezen şarkıyı
bir diz çözülmesiyle karşılık buluyorsun bende.
yağmura ve rüzgâra katıyorum sesini,
uzak ülkelerden haber getiriyor gözlerin
göçmen kuşlar dönecek der gibi.

bir lamba yakıyorum yüzünün ortasına
yeryüzünü böylece çıkarmış oluyorum aradan.
sonsuz sabahlar bırakıyorsun ellerime
göz çukurların diyorum bir şehre
tenhalık bağışlayacak kadar cömert.

Eyüp Aktuğ
(Karanfil Fanzin, 11)

17 Nisan 2015

,

Göğe Tutulan Ayna | Eyüp Aktuğ

rabbim dağların boy mu atıyor
yoksa yeryüzüne mi iniyor bu gök?

bir kadın tanıdım vaktiyle dünyanın birinde
roma’yı ikiye bölecek kadar güzel
bir çağı yerinden oynatacak kadar.
eğer kristof kolomb görseydi onu
cayardı amerika’yı keşfinden.

ı.
boynunu kiraz ağacına uzatırken mırıldandığım şey:
uzun günbatımları olurdu güldüğü zaman.

göreli bir maviliğin koynuna uzandın
ve saçlarına sakladın yağmuru
bense karanlığı sıyırdım gözlerinden.
evet böyle başlamış olmalıydı
bunca kalabalıktan bize
bir tenhalık yontan hikâyem.

ıı.
bir yağmur zamanı onu izlerken gördüğüm düş:
gökyüzünü okudum onu severken.

kimsenin okumadığı bir kitaptı gökyüzü.
sen ellerini sürdüğünden beri bulutlara
avuçlarım açık hava kütüphanesi,
yeryüzüne dağılıyorum ıslandıkça.
sen tarif edemediğin bir şey sunuyorsun bana
ben onun adına yaşamak diyorum.

ııı.
ayakları toprağa değince başlayan şarkı:
anladım ki sevmek için çok kalabalık buralar.

yüzüme yağmur gibi dökülen o tebessüm
ah bir bilseniz yaşamak nedir?
sizin gözlerinizi büyük caddeler incitmiş
hem çok kaş çatışı olmuşsunuz.
oysa toprağa düşen bir gök resmi
yağmura üflediğim bu şiir.

Eyüp Aktuğ
(Enfa Edebiyat Dergisi'nin 1. sayısında yayınlamıştır.)

2 Aralık 2014

Eve Dönüş Planı

beni kalbimden alıkoyan bu kent bozması,
bir koşudan daha düştüm kırmızı ışıkta.

eve giden yolu kaybettim dostlarım
kaybettim yakamdaki kiraz lekesini
ve dudağıma ilmeklediğim o şarkıyı.
çok acayip şeyler oldu burada
birileri tebessümü öldürür gibi güldü.
allah'ım gerçek mi bunca şey?

hüznüm lokavt yedi
öteden beri parazitliymiş isyan.
bana söylemediler ama
hangi yumruğumun havada duracağını,
iki elimi göğe tuttum ben de.
çıkarmasa mıydım acaba kalbimi bu greve?

bana bir dağ verin
eteği mor olmuş al olmuş önemli mi?
sehpanın üstünde bir kaç kelime vardı,
öyle kalsın okumayın  onları.
cadde görmemiş kadınlar için
saklayın çarpıntınızı.

bir şey daha olmalı söylemem gereken
ama unutturdular işte.
her neyse o kadar da mühim değil bu.
fren izleri var toprakta
yürümem gereken yol işte bu olmalı.
aramayın beni elektrikler kesilmeden.

siz klakson gözlü insanlar,
biraz yumsanız şu gürültüyü.